Sayın Okurlar;

Söz söylemekle ağız aşınmaz. Sözler ne kadar ucuz olsa da işler o kadar pahalıdır. Doğru sözlerden çoğu insanlar kaçar, doğru sözler bir o kadar da insana batar. Ne diyelim? Meşhur bir kelam vardır       (Söz sözü açar.)

Sayın Okurlar;

Gerçekleri bilmediğimiz müddetçe, akıl aydınlığı göremez. Aklın Frengistan olduğu yerde, işler de döner tornistan olur. İşte bunun için, teşhisini doğru koyan doktor, tedaviyi de güzel yapar. Gerçek aydında akıl, kişiye her zaman sermayedir. Bu nedenle, aydınlardan, gerçeklerden, akıllı dostlardan korkulmaz. Böyle olunca, akılsız, hatta, aklı, ihtirası, şamatası bir karış yukarıda olan, saniyen, ne olduğu belirsiz kafalardan korkulur. Düşünceleri de kerpiç malzemesiyle sıvalı olduğu için sözleri de bir anlam ifade etmez. Halkımızın deyimiyle (Akılsız itleri yol kocatmıştır.) 

Sayın Okurlar;

Sen, elmas gibi olursan, yandığın zaman ne yerde külün, ne de gökte dumanın olur. Gerçek aydın, müspet akıl, zihinsel düşünce, belli bir konuya yönelmiş derin bir dikkatin sonunda, dehaya ulaşmasını da bilmiştir. İşte bunun için Arif, Bilge, Salih ve Kerem sahibi insanlar, aynı zamanda bir aydın olarak çağın felsefesini yakalamayı da bilmişlerdir. Nitekim, dehasız çalışanlar çoktur ama çalışmayan bir deha asla olmaz. Kısaca, aradığını bilmeyen bulduğundan bir şey anlamaz. Bilgisiz bir ahmak, cahil bir ahmaktan daha çok ahmaktır. Gerçek aydınlar, hakka ve hukuka saygı duydukları gibi, planlı ve metotlu düşünmeyi de alışkanlık haline getirdikleri için başarıya ulaşmışlardır. Dolayısıyla cahil, cahilliğini bilseydi zaten cahil olmazdı. Yaşamak sadece yemek içmek, uyumak, ense kulak büyütmek değildir. Asaletli hayata kavuşmak ve aydın olmaktır.