Ramazanın ilk günleri. İftara bir saat ya var, ya yok. Yer Bolu Valiliğinin güneyindeki ışıklar. Mudurnu caddesi üzerindeyim. Önümde panelvan türü bir minibüs var.Kırmızı ışıktayız.Duruyoruz.Yeşil ışık yandı, karşı tarafa Cumhuriyet caddesine geçtik.Ancak yolun üzerinde modelli lüks bir taksi duruyor.Arka koltukta yedi sekiz yaşlarında biri kız diğeri erkek iki çocuk var.Ön taraftan 30-35 yaşlarında orta boylu atletik,enerjik bir delikanlı indi,ağır adımlarla geldi bagaj kapağını  açtı,içinde sebze meyve  olan poşet çantaları indiriyor. Hiç acelesi yok. Gayet yavaş, sakin, ağır ağır eşyaları arabadan alıp yere bırakıyor. Arkamız vasıtalarla doldu.Korna sesleri yükselmeye başladı.Ancak delikanlıda hiçbir telaş, acele yok.O aynı sakin yavaş haliyle eşyaları indirmeye devam ediyor.Derken güney-kuzey istikametindeki kırmızı ışıklarda yeşile döndü. Ortalık iyice karıştı. Artık korna sesleri ile bağrışmalar, hakaret dolu sözler meydanı inletiyor. Ama bizimki  sağır sanki. Kesinlikle tepki vermiyor; aynı rutin hareketlerine devam ediyor. Yere koyduğu poşetleri iki eline sıkıştırarak aldı, karşıya geçti, bir apartmanın önüne durdu, zile bastı, beklemeye başladı.İnanın yüz ifadesi oka dar sakin,mutlu ki, hafif bir tebessüm ediyor gibi.Bu hali orda bulunan insanları daha da  çileden çıkarıyor. Hakaretlerin dozu yükseliyor. Derken apartmanın kapısı açıldı aynı yaşlarda bir bayan geldi. Karşılıklı şakalaştılar gülüştüler, eşyaları bayana verdi, kendisi arabaya yöneldi. Millet kafasını arabanın camlarından çıkarmış, en hafifinden “Lan bu ramazan günü, bu saatte, herkesin canı burnunda seninle mi uğraşacak” diyorlar.Ama arkalardan küfürün her türlüsü,içlerinde o ana kadar  duymadıklarım da var. Arabasına yaklaşırken hemen arkasında duran panelvan minibüsün şoförü kapısını yarım açtı bizim delikanlının gözünün içine bakarak  el, kol hara ketleri ile anasına, hanımına diğer kıymetlilerine nasıl küfürler. Utancımdan camı çektim. Bizimkinde ilk anki tavır ve hareketler. Şöyle bir alttan minibüs  şoförünün gözüne baktı, yine alaycı tebessümü ile “BENDEN DE SELAM SÖYLE” dedi arka bagaj kapağını hafifçe kapattı. Yavaş, sakin ağır adımlarla ön sol kapıya yöneldi. Kapının kolundan tuttu,şöyle etrafı hafifçe süzdü, arabasına bindi. Çalıştırdı yoluna devam etti.

Şaşırmıştım. Tiplerine bakarsan bizim delikanlı, şoförü ve şoför gibi dokuz on tanesini sırt sırta sarar, dokuz on kilometre sırtında götürür tipte. Üstelik tüm hakaretlerin hırsını da bu adamdan alırdı. Ama o bunların hiç birine tenezzül etmedi. Aynı rahatlıkla arabasına bindi, çalıştırdı, çocuklarını aldı gitti.

Ömrümde ilk rastlıyorum. Hala etkisindeyim. Bu nasıl bir sinir sistemi? Bu nasıl bir terbiye? Bu nasıl bir anlayış? Nasıl özendim bilemezsiniz. Karar verdim, şahısla tanışacaktım. Bir sonraki akşam aynı saatte ziline bastığı apartmanın önüne geldim. Plastik bir tabure aldım oturup beklemeye başladım.İftar yaklaştı gelen giden yok.Bulamadım.İkinci akşam yine yok.Üçüncü akşam biraz da umutsuz bekliyorum.Çok geçmedi aynı taksi geldi,yan tarafa boşluğa park etti.Nasıl heyecanlandım bilemezsiniz. Evet aynı şahıs, aynı bildik tavırlar. Apartmanın önüne gelmesini bekleyemedim,kendine doğru heyecanla gittim.Kendimi tanıttım.

Şöyle bir baktı .

-Yanii dedi

Vaktiniz varsa bir iki dakika sohbet etmek isterim..

-Tabii memnuniyetle dedi.

Bu arada apartmanın önüne geldik, zile bastı beklemeye başladık. İki çocuk  yanımızda.  Ellerinden tutmuş bekliyoruz.

-Evet   Hocam dedi sizi dinliyorum.

-Şeyy,  yaa  dedim kusura bakma. Şu iki akşam önceki şurada, trafikte bu saatlerde yaşadığın olayı merak ettim. O arada poşetleri almaya gelen bayan geldi, yine aynı mutlu, neşeli, huzurlu haliyle

-Hoş geldin Onur dedi

-Hoş gördük hanım  dedikten sonra,

-Sen çocukları al eve çık. Ben az sonra geleceğim dedi.

Eşinden adının “ONUR” olduğunu öğrendim.

-Merakımı bağışla Onur Bey dedim. O akşam böyle bir aşağılamaya, böyle bir hakarete nasıl dayanabildin? Korktunuz mu?

Yine o sakin hali

-Yok dedi Ben Uzakdoğu sporları hocasıyım. Bu sporların bütün dallarını iyi bilirim. Özellikle yakın dövüşte üstüme yoktur.

Şaşkınlığım bir kat daha arttı. Eeee … o zaman dedim O kadar küfürlere, hakaretlere neden cevap vermedin?

Yaaa be kardeşim azcık sinirlense. Sanki bütün sinirleri alınmış.

O sempatik hali üzerinde:

-Birisi, hatta bir çok insan aynı anda size hediye getirse; üzerinde altın, gümüş, inci, yakut olsa siz de bu hediyeyi kabul etmeseniz, o hediye kime ait olur?

Olduğum yerde çakıldım kaldım. Dilim, damağım tutuldu sanki.

-Size soruyorum Hocam dedi. Kime ait olur?

-Kısık, cılız, şaşkın bir sesle: HEDİYEYİ VERMEYE ÇALIŞANLARA diye bildim.

İftar yaklaşıyor, Müsaade ederseniz ben çıkayım dedi. Elini uzattı, vedalaştık.

Şaşkınlığım hala devam ediyor. Tekrarlıyorum böyle bir sinir sistemine sahip olmayı çok isterim

Sohbetlerimle…