Sayın Okurlar,

Bilgide, kim artistlik, şovmenlik yapmaya kalkarsa, bir an gelir, bilgisizliğini de ortaya koyar, böylece alay konusu olur.

Sayın Okurlar,

Bilgi, insanı şüpheden, iyilik, acı çekmeden, kararlı olma hali de korkudan kurtarır. Gerçek bilgili insan, her bildiğini söylemez ama her söylediğini bilir. Nitekim, çok bilenler, çok şeylere de dikkat ederler. Bir gerçek de odur ki aradığını bilmeyen, bulduğundan bir şey anlamaz, Haktan, Hukuktan, asaletten, faziletten, eğitimden mahrum olan bilgiler, hilekârlıktır. Çünkü bunların akıl ve zekâ ile ilgisi yoktur. Bir insan, bilmediği işe kalkışır, bilmediği yola girerse, işini, gücünü eline yüzüne bulaştırır. Bilmezsek, öğrenmezsek kolayını, pek tabi berbat ederiz alayını. Böyle olunca, halkımızın güzel deyimi ile: Ustaların üst tarafında dükkan tutulmaz, bir âliminin bilmediğini, bir arif bilir.

Sayın Okurlar,

Bilmediğini fakat bildiğini zanneden cahiller, her nasılsa çok da cesur olurlar. Zannedilir ki mal, mülk, sıfat, para, zor bir hadise de kendisini kurtaracak. Burada unuttuğumuz bir şey var. Hiç değmeyiz ki bilgisiz cahil, zenginin malı, ilerde cenk için alettir. Yani, darda kaldı mı, sıkıştığı zaman, her defasında para ile kurtaracağını zanneder. Unutmayalım ki kendini bilmeyen ama bilgili olduğunu zanneden kimseye söz anlatmak, köre, renk tarifi etmek gibidir. Bunların dostluğundan, ariflerin düşmanlığı yeğdir. Böyle laf ebeleri (kamil insanlara siz bilmiyorsunuz dedikleri için, ömür boyu ilim irfan sahibi olamadılar.) bilgiler, kültür, altınla, inciyle, öte yandan şanla şöhretle elde edilseydi, milyonlarca kitap yazılmaz, eğitim müesseseleri kurulmaz, bundan böyle ilim irfan yuvalarına ihtiyaç duyulmazdı. Bir insanın bütün servetini, ziynet eşyaları ile donatsan, bunların hiçbirisi, gerçek bilginin (B’ si) kadar olamaz, bununla da kalmaz, kişiyi de belalardan kurtarmaya yetmez. Örneğin: BİLİNMELİDİR Kİ EŞEĞİN ÖLÜME CÜRRETİ, TİLKİNİN KURNAZLIĞI, ÖKÜZÜN APTALLIĞI DAİMA AHMAKLIKLARINDAN OLMUŞTUR. Tam tersine dönersek, BİLGİNİN, İLMİN, TEKNİĞİN, TEKNOLOJİNİN, MANTIĞIN, FELSEFENİN, İLAHİYATIN ve BUNLARA YÖN VERECEK DOĞRU AKLIN OLDUĞU HER YERDE HUZUR, GÜVEN ve BARIŞ VARDIR. Birinci dereceden (birazcık); Örneğin; parlak elbiseleri, parlak ayakkabıları, parlak kol düğmeleri, parlak şövalye yüzükleri bırakalım da CENABI HAKKIN, SADECE İNSANOĞLUNA BAHŞETTİĞİ AZİZ AKLA SARILALIM.