Sayın Okurlar;

Düşünmek, geçen yazılarımda da ifade ettiğim gibi, ruhun, kendi kendine konuşmasıdır. Bu nedenle, insanoğluna düşünen insan denmiştir. Yine bu nedenle olacak ki İstanbul Sinir ve Ruh Hastalıkları hastanesinin bahçesine, eli şakağında düşünen insan heykeli dikilmiştir. İnsanoğluna asıl büyüklüğünü veren şey ise düşüncedir. Faydalı, bundan böyle haklı bir düşüncenin meyve vermemesi mümkün değildir. Metotlu ve planlı çalışmaları alışkanlık haline getirmedikçe, bilinmelidir ki böyle bir düşüncenin ve tahsilin de hiçbir kıymeti yoktur. Konuşmadan önce düşünmek, hareket etmeden önce ölçmek de bir güzel kuraldır. Düzgün ve makul olan her düşüncenin gücü, zekânın gücüdür. Düşüncenin ana kökü ise zihinseldir. Bu da felsefi anlamda beşeri akılla olur. Akıl katmanlarımız, akıl çapımız ne kadar güçlü bir düşünceye sahip olursa, kararlar o nispette isabetli verilir. Bir kafanın avami, kaldırım üstü, merdiven altı olması hallerinde, o beyin boştur. Aklın, mantığın, hür düşüncenin, iradenin ve müspet bilgilerin varlığı ile akıl akıl olur, düşünce de kendisini orada bulur. Yani, horozun “Güneş benim sesimle doğuyor.” Sözü ne kadar gülünç ise, zencinin tırnaklarına oje sürmesi de o nispette alay mevzuudur. Bundan böyle, küçük, cılız, ucuz, kısır bilgilerle bir yere varılmaz. Önemli kavga, müspet düşünen zihin kavgasında olacaktır. Aksi olursa, birbirini yeme ve tüketme başlar. Bugün böyle başlayan kavgalar, Allah korusun yarın neler yapmaz. Bu dünyada, açıkgözle göremeyen yarın herhalde ahirette de göremez. Örneğin; “Bilmiyor ama konuşuyor, okumuyor ama sadece bakıyor, akıllıyım diyor gittikçe deliriyor, konuşuyorum diyor, güçlüyüm diyor, tüy siklet olduğundan habersiz. Özetle; bilmediğini bilmiyor. İşte en önemli tehlike de bu. Bundan böyle, kendisini tartmadan ahkâm kesenler, aptallığı da beraberinde kendisine davet ederler.” Nitekim demokrasi, çağdaş düşünen, çağdaş felsefeyi bilenlerle olur. Bu nedenle, gerçek düşünen insanın, kişilerle değil olgularla işi olur. Çağımız, duygu çağı değil zihin çağıdır. Çeşitli nedenlerle halk, uşak durumuna sokulursa, orada birlik beraberlik değil cehalet söz konusu olur. Aslında son söz diye de bir şey yoktur. Sözler doğru, güzel ve iyi olursa; bunun başı, ortası, sonu olmaz. Faydalı sözler gök kubbede çınlar. Tüm görevler, müspet düşüncenin mesuliyet duygusu ile yapılır. Bu nedenle “tilkilerin sevdasında kurnazlık, ayıların sevgisinde kin, katırların sevgisinde tepme, gerçekleri düşünen insanın sevgisinde gerçek sevgi dolayısıyla ahde vefa vardır.”