Sevgili Canlar !

Sizlerle, bugüne kadar belki hiç duymadığınız ve belki bazı nedenlerle duyamadığınız veyahut da duyurulmadığınız bir “Bolu Hikayesi” paylaşacağım.

Bu hikayeyi, Bolumuz’un en eski mahallelerinden biri olan Akpınar Mahallesi sakinlerinden, nur içinde yatasıca merhume Müşerref (SEVAL) Hanım Teyzemizden derlemiştim.

Bu radyo, televizyon gibi cihazların henüz, çok az bulunduğu zamanlarda akşam misafirlikleri pek yaygındı. Patates tuzlamaları, binbir çeşit turşular, keşli erişte makarnalar, bazlamalar, gözlemeler, garagabuklar, tuzlu peynirler, dombay kaymakları, süzme yoğurtlar, Bolu Bazarı’ından alınmış taze tereyağları ve daha neler neler… Tüm doğallığıyla misafirlere yatsılık olarak ikrâm edilir; örneğin merhum Müşerref Hanım Teyze’nin eşi eski tahsildarlardan nur içinde yatasıca Mehmet (SEVAL) Eniştemiz udu ile şarkı ve türkü faslını açar, bir vakit meşk edilirdi.

Bu fasıldan sonra çocuklara anlatılan masal-hikâye zamanı gelip çattığında hepimiz suspus olup gerek eniştemizin, gerekse Müşerref Hanım Teyze’mizin ağızlarına bakakalırdık.

Bu hikâyeyi de, mekânı cennet olsun (amin), Müşerref Hanım Teyzemizden derlemiştim. Hikâye şöyle:

“Zamanın behrinde Bolumuz’u eşkiyalar basmış evladım. Bunların içinde Ermeni, Rum ve diğer gayr-ı Müslim (aslında “gavur” diyor da ben yumuşattım)lerle beraber Çin i Maçin’den gelenler de varmış. Senin anlayacağın çocuğum, her milletin eşkiyası Bolu Ovası’na çöreklenmiş. Bolumuzu karabulutlar basmış. İnsanlar sokağa çıkamaz olmuş. Hayatın tadı tuzu kalmamış.

Bu eşkiyalar, bakmışlar ki halk dışarı çıkmıyor, deragab (derhal) hanelerini basmışlar. Ellerinde, avuçlarında, boyunlarında, ambarlarında ne varsa gasbetmişler. Talan etmişler çocuğum.

Gel zaman git zaman halktan zorbalıkla da alacak bir şey bırakmayınca, tam gitmeye kalkmışlar. Fakat içlerinde çok tilki beyinli, yılan suratlı bir eşkıya, bir vampir varmış, demiş ki Ey eşkıya beyler, bu Bolulular uyanık adamlar. Bizim ümidimizi kesip, bizi uzaklaştırmak istiyor olabilirler. Bunları bir yoklayalım demiş. Ne yapacağız ey kanlı şâki, demişler.

O da, bunlara “çevgan” adlı bir oyun icad edelim. Bu oyun için oyuncular bulalım. Bunları küme küme edelim. Birbirleriyle çevgan oynadalım. Bu arada hangisi yenecek diye best (bahis) yaptıralım. Kazanan yani bilene, ortaya çıkardığı akçenin 10 (on) katını verelim. Bir müddet halkı alıştırmak için kazanmalarına göz yumalım. Sonra, bu Boluluları alıştırdıktan sonra birkaç hamlede ortaya çıkardıkları tüm akçelerini gasp edelim. Sonra da bu memleketi terk edelim.

Yavrum, millet zaten bunalmış. Ne yapacığını bilmez halde ya, bu oyuna gelmişler. Zaten kıtlık içindeler. Gursaklarından zaten doğru dürüst bir şey geçmiyor. Oyuncular çıkarmışlar kümeler kurmuşlar. Oyun oynandıkça kümelerdeki oyunculara akla hayâle gelmeyen paralar, mülkler vermişler. Bu arada Bolu’da söz sahibi bazı beyzadeler de bu eşkiyalarınan gelip gitmeye yatıp kalkmaya başlamışlar.

Gel zaman git zaman halkın içinde arif olan kişiler bakmışlar ki, bu bir oyun. Boluluları oyuna getirdiler, demişler. O beyzadelerin, zenginliklerine zenginlik kattığını, halkın ise açlıktan inim inim inler hale geldiklerini herkese anlatmışlar.

O zamanlar hükümet meydanı, bugünkü Belediye Meydanının oralarda, halk toplanmaya başlamış. İl mi yaman, bey mi yaman diye bağrışmaya başlamışlar. Münâdîler çığrışmaya başlamış. Bunu duyan eşkıya beyleriyle Bolu’dan kendilerine katılan beyzadeler ve çeteler, tası darağı bile alamadan kaçmış gitmişler. Herkesler de görmüş ki il, yaman çıkmış. Güzel Bolumuz, yine eski günlerine dönmüş. Herkes birbirine gülmüş, herkes birbirini övmüş, güzel çocuğum. Kırk gün kırk gece eğlence tertip edilmiş evladım. Allah Bolumuza böyle felaketler vermesin, amin.”

Sevgili Canlar !

Hikayelerimiz , masallarımız, destanlarımız, efsanelerimiz ve diğer kültür ürünlerimiz hep bizim içindir. Ders almak, hisse çıkarmak içindir.

Bu kültür varlıklarımızı iyi belleyip, gelecek kuşaklara dersleriyle beraber anlatmalıyız.

Bugün 2018 yılının Kasım ayının 5’i. Güzel Bolumuz’da yaşayan mutlu insanlardanız. Ancak bu huzurumuz, sakinliğimiz üzerinde, rant sağlamaya niyetli tipolojik,antropolojik,politipolojik,rantolojik,mafyamolojik,dosyatakipolojik,mürayi,müzevir yaratıkların varlığını ,yani Eşkıya Beylerin kappenallı artıklarının mevcudiyetlerini koruduklarını K E S İ N L İ K L E  unutmamak gerekir. Ve bu yaratıklara Bolulular’ın enayi olmadığını an be an bildirmek lâzım.Biraz süratli gitse de Mahmut ALAN Kardeşim gibileri,kedinin ciğer hesabı, deli diye nitelemek,istihza ile bıyık altından sırıtmak yerine,kayıtsız şartsız destekleyip ÜSTAKIL ÇİRKEFİne harcatmamak lâzım.  Gerek yöremizden bildiğimiz, gerekse bölgemize dışarıdan gelmiş ve gelen şüpheli ve gözübaşı oynayan unsurlara bu konuda dikkatli yaklaşmalıyız.Çünkü UYUŞTURUCU KULLANMA SEVİYESİ İLKÖĞRETİME GADARA İNDİ şeklinde ALARMLAR veriliyor. Ki huzurumuz dâim olsun. Bu meyanda bir mesaj kabilinden, önce Geredeli Âşık Fîgâni’den sonra Âşık Levnî’den birkaç dörtlüğü paylaşalım.

Âşık Figâni Merhum diyor ki:

“Sen sen ol kimseye eyleme hiyle//

Hiyleye uğrarsın çekersin çile //

Korkunun faydası yoktur ecele //

Ecel bir gün câmın (zehir) sunar demişler.//

**************

Edepsizin hicap (utanma) olmaz yüzünde  //

Muhannetin (hainin) sebat yoktur sözünde //

Koskoca merteği (ahır) görmez gözünde //

Yarânlarda  çörçöp arar demişler” //

 

Âşık Levnî diyor ki:

“ Her kâra uzatma elin eteğin //

Yelkovana döner âhir eteğin //

Nitekim göllerde şaşkın ördeğin //

Başın kor kıçından dalar demişler. //

***************

Eşek at yanına koşulsa, göre //

Huy alır huyundan ol göre göre//

Hizmet eyler isen eyle bir ere //

Su aktığı yere akar demişler. //

***************

Arzeyle bu pendi (atasözü) kendi özüne //

Dost addetme her güleni yüzüne //

İncinme dostunun doğru sözüne //

Doğru söz insana batar demişler. //"