Sayın okurlar;

İnsanlar,  tecellisi itibari ile bazen okuyamaz, böylece kültürden nasibini alamaz ama insanlığı baki olduktan sonra, o kişi de küçük bir eksi olarak kalır. Ancak kendisini âlim zanneden cahile gelince, bu hal büyük bir gaflet, feci bir düşüncedir. Tabiatta, sivrisinekler çok hafif çelimsizlerdir ama bu haşarat tayfası, bazen yaralı bir file saldırır hatta mağlup da edebilir. Bilmediğini bilmeyen seviyesiz cahil, sözde alimim de dese, zurnanın zırt dediği delikten, dış kapının mandalından öteye geçemez. Mücevherat çarşısında boncuklar , kum taneleri gibi kaynasa da bir arpa getirecek kadar para etmez . Güneşin karşısında mumun etkinliği olsa ne olacak? Öte yandan, serçelerin eti budu nedir ki Şahin, Doğan bunun sırrını bilsin. Boş tenekeler çok gürültü çıkarırken, dolu olanlardan az da olsa iltizamlı sesler gelir.

Savaş meydanlarında sözden anlayan Arap atı işe yararken, merkepler(eşekler) tozlarda debelenip dururlar.

HER ALİM DE SELİMLİK, HER SELİM DEDE BİR PARÇA ALİMLİK NİŞANI BULUNUR.

Sayın okurlar;

Gel gör ki her peygamber Salih’dir ama adı her Salih olan peygamber değildir. Serseri cahilin,  bütün bu nedenlerle, gönlünde sabır, murat olmaz, kalburunda da su durmaz. Bilgisiz toplulukların itidali olmadığı için, bunlara ne söz, nede ilaç fayda vermez. İşte bunun için bilmek anlamında, bilgisize itimat ve iltifat edilmez. Evvel emir de, cahil cühela tayfası bu noksanlığını bilseydi, cahil olmazdı. İşte bunun için cahil devamlı atar tutar. Örneğin; Bu gün alimim der, yarın Arifim der. Netice itibari ile gerçek alimler devamlı okur, düşünür, taşınır, cahillerde her yanlışta uyuz gibi kaşınır. Dikkat edilirse olgun başakların boyunları eğik, renkleri de altın sarısıdır.