Sayın okurlar;

Müzik, duyguların ve ince düşüncelerin, en açık dilidir. Böylece müzik, bir nevi seslerin mimarisidir ve insanlık âleminin ortak dili olarak da görülebilir. Müzik, tertipli, düzenli sesleriyle, sadece insanları değil, vahşi hayvanları dahi yatıştıracak saniyen kayaları yumuşatacak, asırlık çınarları eğebilecek kadar çekiciliğe de sahiptir. Müzik, zihinsel düşünceye sahip, beşeri akılla yürüyen kimselere, ince zevkler tattıran üstün bir sanattır. Ancak yetenek olmakla beraber, müziğin bu türden inceliklerini bilmeyen, sadece şekil ve özentilerle yürüyenlerin yüreğinde, böyle ince ve hassas sesler, utancından mahcubiyetlerini gizleyemez. Gürültünün adını müzik koyan, aslında müzisyen de değildir. Müzikte, icrayı soytarılaştıran, her defasında kaliteli müziğin belini kıran müzisyen müsveddelerinin dinleyicilerine dikkat ederseniz, kim oldukları, ne yaptıkları, neye alkış tuttuklarını bilmedikleri gibi, ne kabiliyette oldukları da belli değildir. Şirazlı Sadi’ye sormuşlar: “Müziği tarif eder misiniz?” Büyük üstat şöyle cevap veriyor: “Bunu tarif etmeden evvel şu konuyu bilmek isterim, DİNLEYEN KİMDİR VE NE KABİLİYETTEDİR?” Dolayısıyla, öyle “tüyle, süsle, püsle, cilayla, boyayla her ses mükemmel olsaydı; tavus kuşları kuşlar dünyasının kralı olurdu.” Bilinmelidir ki müziğin en önemli vasıtası, sestir. Bir ses, müziğe elverişli, intizamlı, tertipli ve düzenli değilse, o ses tek kelimeyle gürültüdür. Çirkin sesini, güzel sestir diye ısrarla anlatmaya çalışan bir müzisyen müsveddesinde, işte bunun için avami ve merdiven altı bir düşünce vardır. Bir insan, kendi sanatında mükemmel ama özel yaşantısında pejmürde ise bu da çok düşündürücüdür. Çünkü musiki, ruhlara hitap ettiği kadar ince ve hassas bir yaşantıyı da ortaya koymak ister. Müzik, sadece ses, söz, saz değil bundan böyle adam gibi adam olmayı ve yaşamayı da kendisinin ayrılmaz bir parçası kabul eder.

Sayın okurlar;

Örneğin; Türk musikimizin eski büyük üstatlarına bakarsanız, yaptığı eserlerde hem eserlerini hem de kendilerini müzik dünyasında büyük bir incelikle korumuşlardır. Müziğin sözlerini seçerken, bestelerini yaparken hiç acele etmemişler, hatta ticaret metaı gibi bir konuyu da akıllarına getirmedikleri için ruhlarını, gönüllerini ve kalplerini eserlerine adeta bir kanaviçe gibi işlemişlerdir. Eğer bir eserde büyük bir güzellik varsa ve bunun yarısı beste ise, yarısı da sözleridir. İşte bunun için, “müzikalite” kalitesizliği asla kapısından içeri sokmaz. Bu nedenle, bütün sanat olaylarında olduğu gibi musikide de bu derinlik, bu hassasiyet, bu ölçü ve bu bilgiler olmadan müzik yapılmaz. Pek tabii, kendisine göre müzik yapıp, iddiada bulunmayanlara, bizim de bir müdahil durumumuz olamaz. Ancak hem müziği biliyorum hem de iddia ediyorum dediği zaman, unutmayalım ki bu kişiye müzik hakkında çok sorular gelir. Örneğin; sol anahtarını gördüğü zaman bunu kapı anahtarı zanneden ve bildiğini iddia eden kafa, kaliteli müziği ömrünün hiçbir devresinde yakalayamayacaktır.