Sayın okurlar;

Bildiğimiz kadarıyla, insanlar sadece konuşmuş olmak için konuşuyorsa, buna lafazanlık denir. Ancak konuşmalar da sözler gerçek olduğu halde, kabul görmüyorsa, bu da bir nevi boşa konuşmak olur ki yanlıştır ve ayrı bir çirkinliktir. Bir sözün değeri varsa, gök kubbede çınlar yoksa rezil rüsva olur gider diye yazılarımda defaatle dile getirmiştim.

Sayın okurlar;

İki göz çok görmek, iki kulak çok dinlemek, bir ağızda az da özü söylemek içindir. Sözlerin manası, öyle “kılıkla, kıyafetle, kostümle, sıfatlarla ortaya çıkmaz.” Yani, cevheri varsa, bir anlam ifade ediyor ve gerçeklere dayanıyorsa, değer kazanır. Örneğin; horoz, istediği kadar “güneş benim sesimle doğuyor” deyip dursun, horoz kafası bu kafada yürüdüğü müddetçe, inci de bulsa anlamaz, ya yem diye bunu yutar ya da kaldırıp atar. Böyle olunca, insanoğlu, kelime oyunlarıyla bir yere varamaz. Gerçeklerden hareket edersek, kuvvetli tabipler hastalarına pek fazla acımaz, kuvvetli teşhisleriyle hastayı tedavi etmeye bakarlar. Bu nedenle tıp dünyasında, TEŞHİSTEN TEDAVİYE GİDİLİR denir. Öte yandan, bilginin, eğitimin, öğretimin zayıf olduğu alanlarda, nitekim akıllı geçinenler çok olur. Sözler, yerinde, zamanında, anlamında, kapsamında ve özünde kullanılıyorsa güzelliği artar. Şurasını da hemen ilave edelim ki düşünce katmanlarında gerçekçilik, hak, hukuk, ayırt edebilme gibi insanoğlunun doğru ve güzel meziyetleri bulunuyorsa, konuşulan ve yapılan her şey boşunadır. Yani, teşbihte hata olmazsa, köpeğin ağzı deryaya değdi diye derya bulanmaz, altın da yere düşmekle bakır olmaz. Bir serseri taş gelip altın bir kâseyi kırsa, bu güzel altın değerinden bir şey kaybetmeyeceği gibi, o taşı atana ve kıran taşa da bunu yaptığından dolayı bir değer ilave edilmez. Nitekim ağır gamgaları (yongaları) yel kaldırmaz, asaleti, fazileti de yeryüzünden kimse kaldıramaz.