Sayın okurlar;

Tanıdığınız kadarı ile (ben), kişi-kurum ve kuruluşlarla mecbur kalmadıkça uğraşmam. Yani herkes, kendi ayıbı ile uğraşırsa zaten başkalarının ayıplarını aramaya zaman bulamaz. Türk; İslam örf ve adetlerinde (kellü, münase âlâ kadri ukullihim) diye bir söz vardır. Özetle (aklınca konuş) vs.

Yirmi derecelik akıl, evvelâ yirmibir dereceyi bırakacak, yirmi dereceye kadar olanlarla uğraşacaktır. Halkın deyimi ile (öküz olmadan zelveye koşulan dananın boynu kırılır. Çünkü gücü yetmez. Bu nedenle seviyesiz cahilde kalem, delide silah çok tehlikelidir.)

Lokman Hekim dahi delilerin düşünmesine, tavukların eşinmesine (ilaç bulamadım) diyor. Dolayısı ile “akıl olmazsa başta, ne kuruda biter ne yaşta”

Hastalıkta, yorum olmaz. Her kafadan da ses çıkmaz. Sadece tıp ilmine bağlı kalarak, teşhisten tedaviye gidilir. Kuru sıkı lâflarla, üfürükle hastalara yönenilmez. Düşünen akıldır, akıllı olmakta da fayda var. Ancak, akıl (çakıl) olursa bu da vahim bir hadisedir. Örneğin; göz doktoru varken, gözünü hâlâ nalbanta götürenin gözü kör olursa, bunda nalbantın da suçu yoktur. Nalbant, eşeğin gözüne sürme çeker, insanın değil. Akıl nerede kaldı?