Dost kelimesi güzel Türkçemizde; Sevilen, güvenilen, yakın arkadaş, gönüldaş, iyi anlaşılan kimse, düşman karşıtı anlamında isim olarak kullanılır. Arapçada ise dost ve yakın anlamında  “veli” çoğulu “evliyâ” kelimesi  kullanılır. Kur’anı Kerimde; “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” Onlar iman etmiş ve Allah’a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.” (Yunus 62,63) buyrulur.

“vallâhu veliyyul mu’minîn”Allah mü’min’lerin dostudur”.(Al-i İmran, 68)

O’nun evliyâsı (dostları, yakınları-yardımcıları) sadece takva sahipleridir.” (Enfâl 34)

Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir.” (Maide 55)

Allah, iman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileri ise tâğûttur. (O da) onları aydınlıktan karanlıklara (sürükleyip) çıkarır. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalırlar.” (Bakara, 257)

Veli demek: Allah dostu yani Allah’ın buyruklarına tabi olup, inanıp itaat eden kimseler demektir.  Allah a dost olmuş,  Allah’ı seven ve Allah’ın da onları sevdiği kulları demektir. Yukardaki  ayette ise, "Allah müminlerin velisi, dostudur" buyrulmakta, ve öyle olunca, iman edip itaat eden, Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından sakınan kulları, Allah’ın dostlarıdır.

Bunlar ve benzeri ayetlerde müminlerin Allah-u Teala’nın dostu olduğu vurgulanır. Evet, bütün müminler Allah-u Teala’nın dostudur ancak, her mü’minin dostlukta derecesi ve sevgi seviyesi bir değildir.

Bu konu hadislerde de şöyle geçmektedir:

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular; "Allah Teâla Hazretleri şöyle ferman buyurdu: “Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım şeyleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda sevgime erer. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.” (Buhârî, 38;İbn Mâce, Fiten 16)

"Onlar (Allah'ın velîleri) öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır, zikredilir." (Dürrü'l

Mensur, 4/370; naklen Elmalılı, 4/495).

"Kişi, dostunun dini üzeredir. İnsan kiminle dostluk kurduğuna dikkat etsin!" (Tirmizî, Zühd 45 hadis no: 2379; Ahmed bin Hanbel, 16/178) "İnsan, dostunun dinindedir.Bundan dolayı dost edineceği kişiye dikkat etsin." (Riyâzü's-Sâlihîn, 1/398)

İşte, Allah dostlarından biri olduğuna inandığımız İbrahim Bin Ethem ile onu Allah için seven biri arasında geçen diyalok ve İbrahim Bin Ethem ona saydığı 5 tavsiyesi şunlardır.

İbrâhim Edhem’i Allah için seven bir kimse bir gün onun ziyaretine geldi ve şöyle dedi: “Ey Allah dostu İbrâhim! Sana özeniyorum. Çünkü sen, insanların peşinden koştuğu dünya saltanatını ve dünya zevklerini elinin tersi ile ittin ve Allah dostlarının yolunu seçtin. Ben seni Allah için seviyorum ve senin yolundan gitmek istiyorum. Ancak ben, nefsimin günah tutkusundan kurtulamıyorum ve yaptığım tövbelere bağlı kalamıyorum”.

İbrâhim Edhem dedi ki: “Sana beş tavsiyede bulunayım. Eğer bunları can kulağı ile dinler ve gereğini yaparsan, nefsinin günah tutkusundan kurtulur ve Allah dostlarının yoluna girersin”.

O kimse: “Peki bu beş tavsiye nedir?” diye sorunca, İbrâhim Edhem dedi ki:

1- Günah işleyeceğin zaman, Allah’ın yarattığı rızkı (gıdayı) yeme! Çünkü hem Allah’ın yarattığı rızıkları yiyeceksin hem de O’na isyan edeceksin, bu olmaz ve insanlıkla bağdaşmaz.

2- Günah işleyeceğin zaman, Allah’ın mülkünden çık ve başka bir yere git! Çünkü Allah’ın mülkünde oturup O’na isyan etmen, apaçık bir nankörlüktür ve insanlık dışı bir davranıştır.

3- Günah işleyeceğin zaman Allah’ın görmediği bir yere git ve orada günah işle! Çünkü Allah’ın huzurunda günah işlemen, gafletin de ötesinde çılgınlıktır ve insanlık dışı bir davranıştır.

4- Hiç beklemediğin bir anda ve beklemediğin bir yerde Azrâil (a.s.) karşına dikilince, O’na de ki: “Ey Azrâil! Sen vakitsiz geldin. Çünkü benim daha çook işlerim var. Bak kızım evlenecek, oğlum askere gidecek, eşim ameliyat olacak ve torunum da sünnet olacak. Ayrıca evim yarım, işim yarım ve ödenecek borçlarım (çeklerim, taksitlerim) var. Bunlarla uğraşırken namaz kılmaya ve tevbe etmeye vakit de bulamadım. Sen şimdi git de, işlerimi tamamlayınca ve kaza namazlarımı kılınca gelirsin, de!” O kimse dedi ki: “Ben Azrâil’e şimdi git, sonra gel diyemem ki!” Bunun üzerine İbrâhim Edhem: “Azrâil’e şimdi git, sonra gel diyemeyeceğini bildiğin halde nasıl günah işliyorsun” deyince, o kimse ağlamaya başladı ve “Beşincisi nedir?” diye sordu. 5- Mahşer yerinde sevapların ve günahların tartıldığı zaman, eğer sevabın hafif (az) gelirse, Allah (c.c.) zebânilere emir verecek.

Onu tutun, (elini boynuna) bağlayın, sonra onu cehennem’e atın” (Hâkka, 30-31)

“İşte o zaman zebânilere karşı diren, ellerinden kaç ve cehenneme gitme!” O kimse yine ağladı ve tek bir kelime konuşamadan İbrâhim Edhem’e sarılıp ayrıldı.

Kıymetli dostlar; sahip olduğumuz maddi ve manevi bütün değerlerimizi bizlere lütfeden Kerim olan Rabbimizdir. O’na layık kul olmak ve sorumluluklarımızı yerine getirmek bizlerin zaten yaratılış gayesidir.  Ama Allah, bu yaptıklarımıza karşılık bir de dostluğunu/yakınlığını lütfetmektedir.

Kısaca, dostu Allah olana ne gam ne keder,

Dostun Allah değilse, tüm varlığın ne eder!..

Dünyan ayrı bir dert, ahiretin ayrı bir keder,

Olmuşsun zaten perişan ve derbeder,

Ey zalim nefis, buna da diyemezsin kader!

Çünkü Kur’an ve Peygamber yolu Hakka gider.

Yolu Kur’an ve Peygamber olana selam ve dua  eder(im), Allaha emanet olun aziz dostlar.

Ali Rıza TAHİROĞLU Bolu İl Müftüsü