Sayın okurlar,

Geçen yazılarımın birisinde, sevgili okurlarım şu dörtlüğü çok beğenmişlerdi.

(Taşa çivi çakılmaz, haset öğüt dinlemez, fesadı yüz sene kaynat bir zerresi eksilmez.)

Sayın okurlar,

İnsanın yapabileceği en büyük fenalık, kendisine olan güvenini kaybetmektir. Çünkü, insan oğlunun kendine güveni, bilinmelidir ki, büyük işlere girişmenin ilk şartıdır. İşte bu nedenle, kendine güvenin en doğru ve en kesin yolu, başarısızlığa yer vermeyecek derecede bir şeyi iyi düşünmek, o işe iyi hazırlanmaktır. Bir gerçekte odur ki güvensizlik başlayınca, dostluklar da zayıflamaya başlar. Şimdi gelelim sadede;

Hasetlik, insanları, duyguları içinde en can sıkıcı ve devamlı olanıdır. Hasetin, (hasutun), fesatın rahatı olmaz. Bu, şer ve şeytan kuvvetler, evvel emirde toplumda kimsenin iyi olmasını da istemezler. Örneğin; hayatında, aşağılık kompleksi ile ezilmiş, itilmiş bir kimse, kendisiyle barışık değildir ki başkalarıyla barışık olsun. Aslında, bu halin okumakla yazmakla da bir ilgisi yoktur. Bu düşünce içerisinde olanlar, iyiye, doğruya, güzele asla koşmazlar. Bunları gördükçe de fesatlıklarından, hasetliklerinden olacak ki çatlarlar. Tanzimat edebiyatımızın büyük şairi Şinasi ne güzel söylemiş;

Zahida, aklına ehl-i hikemin olma hasut

Vermeyince sana mabut, ne yapsın Mahmut

Dünya kurulduğundan bugüne kadar, fesatlar, hasetler hemen hemen her konuda tenkidi elden bırakmamışlarıdır. Doğru da olsa, yanlış da olsa hedefleri yanlış olduğu için devamlı tenkit noktasından hareket etmişlerdir. BU NEDENLE OLACAK Kİ HAYATTA HİÇBİR BAŞARI GÖSTEREMEYENLER, KENDİLERİNİ, BAŞKALARININ BAŞARILARINI KÜÇÜLTMEKLE TESELLİ EDERLER. Örneğin; Fesatlar, hasetler; tacirim der, gerçek tüccarı sevmez, müzisyenim diye bağırır, mangalda kül bırakmaz ama kaliteli müziği görünce cin çarpmış gibi oradan hemen kaçar, öte yandan, kaporta kafasındaki kerpiç malzemesi düşüncesini de aklına getirmez, kalkar zihinsel düşüncelere de çatar. Özetle, huzurlu olmaktan, huzursuz olduğu için, her yerde ve her zaman suyu dikine akıtmaya çalışır. Haset ve fesat takımları öncelikle, nezaketi bilmez ki saygıyı bilsinler. Hayatlarında, bir defa olsun, mantıklı düşünceye, şükre ve sabra da sarılmamışlardır. Çünkü, yapılarında, kalıplarında, mayalarında asalet ve tazelik olan müsbet aklı bilmedikleri için devamlı yanlışa düşmüşlerdir. Bu nedenle, devamlı kendi isteği doğrultusunda giden bir kimsenin, bütün terbiyesi doğruluk yolundan sapar. Yüce Yaratan, hiç kimseyi, doğru inandığı ve bildiği yoldan geri koymasın. Şu cümleyi de ilave ederek yazıma son veriyorum. (Bunu, genel anlamda ifade ediyorum.) HERKES KENDİ AYIBIYLA MEŞGUL OLSAYDI, İNANIN, BAŞKALARININ AYIPLARINI  ARAMAYA  ZAMAN BULAMAZDI. Bütün bu düşünceler, aziz aklın işi değildir de nedir? Unutmayalım ki bir insandan, akıl, ruh ve maneviyat çıkarsa, geriye et, kemik ve sinir kalır. Bu da zaten kasapta vardır.