Toplum olarak işlerimizi en son ana bırakmaya yatkınız. Ya Hayat? Onu yaşamayı niye son ana bırakıyoruz.

Farkında olalım ya da olmayalım, herkesin hayatında ortak bir sorun var: erteleme alışkanlığı.

Erteleme, ilk başta bir rahatlama ve haz sağlasa da, uzun dönemde stres, kaygı ve huzursuzluk yaratır. Ertelenen her iş insanda ister istemez bir suçluluk, yetersizlik duygusu yaratır.

Nereden başlayacağını bilmemek, iş akışının net olmaması, insanın zihninde sürecin tamamını canlandıramaması,  ertelemeye sebep olur. Plansızlık ertelemeyi meşru kılar.

Ertelemek, bilmekle yapmak arasındaki boşluktur. Eğer başarmak istiyorsak işe başlama disiplinini ve cesaretini göstermek zorundayız.

Bana göre, erteleme alışkanlığının başlıca nedeni bugünde yasamak yerine gelecekte yaşamayı seçmek, gelecekte her şeyin farklı olacağı ve iyiye gideceği inancı.

Erteleyerek kaybettiğimiz zamanın yerine koyacak hiçbir kaynağımız yok.

Sabah evden ayrılırken çocuğumuza sarılmıyoruz şöyle sımsıkı. Sevgiyi erteliyoruz. Yolda gördüklerimize tatlı bir tebessümü bile esirgiyoruz.

Keşke dememek için hayatı ertelemeyin. Her şey zamanında yapın İçinde bulunulan zamanı saniye saniye yaşayın.

Mümkün olduğunca bugünün duygu, düşünce ve sorumluluklarını bugün çözmeye çalışmalı, her güne yeni ve arınmış bir beden ve ruh ile başlamalıyız.

Hakikatten biz hayatımı, istediklerimi, yapmam gerekenleri, sevdiğim şeyleri, yeni insanlarla tanışma fırsatlarını…

Neden erteliyorum? Neden erteliyoruz? Neden erteliyorsun?

Bu arada en önemlisi sevgiyi erteliyoruz. Hayat çok uzunmuş gibi sevdiğimizi sevdiklerimize gösteremiyoruz. Uzun yıllar birlikteymiş gibi düşünerek “seni seviyorum” ya da “Benim için değerlisin.” Gibi sevgi sözcüklerinden hep kaçıyoruz.

Seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin… Yarın çok geç olabilir.

Hangimiz ne zaman öleceğimizi biliyoruz ki?