Türk Mühendislik ve Mimar Odaları Birliği Bolu İl Koordinasyon Kurulu tarafından, 12 Kasım 1999 depreminin 25’inci yıl dönümünde “Deprem ve Kent” başlıklı panel düzenlendi. Panelde Prof. Dr. Gürol Seyitoğlu “Bolu’nun Depremselliği”, Onur Özergene “Depreme Dirençli Kent” ve Doç. Dr. Binali Tercan “Deprem Sonrası Bolu’da Kentleşme” konularında konuştu. Yoğun katılımla gerçekleşen programda açılış konuşmasını yapan Türk Mühendis Mimar Odaları Birliği Bolu İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Erol Perçin, depremler üzerine konuştu. Depreme karşı dayanıklı kentlerin önemine dikkat çekerek, şu ifadeleri kullandı:

“FİZİKİ OLARAK ŞEHİRLERİMİZİN YIKILMASINDAN BAHSETMİYORUM”

“Ülkemizde 1939 büyük Erzincan depreminden sonra 20. Yüzyılda yaşanan en büyük ikinci felaket olan 17 Ağustos depreminin ardından yaşadığımız 12 Kasım depremi büyük bir yıkıma neden olmuştu. Yalnızca fiziki olarak şehirlerimizin yıkılmasından bahsetmiyorum. Aynı zamanda sevdiklerimizi, ailemizi, dostlarımızı yani yaşama ve insana dair güzel olarak sakladığımız ne varsa hepsinin yıkımından söz ediyorum. Bu yıkıcı depremlerin 2001 ekonomik krizinin önemli sebepleri arasında yer aldığı da bilinmektedir.

“YENİDEN YAŞAMAYA DEVAM EDECEĞİZ”

1999 depremleri, depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olmuş, deprem sonrası müdahaleden çok deprem öncesi alınması gereken tedbirlerin düşünülmesi gerektiği tüm çevrelerce benimsenmiştir. O günlerden sonra hep birlikte haykırmıştık; ‘Unutmayacağız, unutturmayacağız!’ Elbette böyle olacak. Unutmayacağız. Unutmadan, mücadele ederek yeniden yaşamaya devam edeceğiz.

“İNSANLAR İÇİN BÜYÜK TEHDİT OLUŞTURDUĞUYDU”

99 depremlerinin yarattığı yıkımın ve yaşadığımız toplumsal travmanın büyüklüğüne rağmen, deprem gerçeği ile gerçekten yüzleştiğimiz, yeni depremlere hazırlanma konusunda yol aldığımız pek söylenemez. Bu depremlerden almamız gereken en büyük ders, coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların insanlar için büyük tehdit oluşturduğuydu.

“ACI DERSİN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRME NOKTASINDA ADIMLAR ATILMADI”

Geride bıraktığımız 25 yıl boyunca ne yazık ki bu acı dersin gereklerini yerine getirme noktasında adımlar atılmadı. Kamusal bir anlayışla yürütülmesi gereken ‘yapı denetim’ sistemi tümüyle ticarileştirildi. Odalarımızın mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetleme gereklilikleri yapı denetim süreçlerinden dışlandı. ‘İmar Barışı’ adı altında projesi olmayan, hiçbir mühendislik hizmeti almamış 10 milyonu aşkın denetimsiz kaçak yapı ruhsatlandırıldı.

“GÜVENLİ ALANLAR ORTADAN KALDIRILDI”

Kentlerin yeniden yapılandırılması ve depreme dayanıksız binaların yenilenmesi için gerekli olan ‘Kentsel Dönüşüm’ uygulamaları amacından saptırıldı. Kent merkezlerinde bulunan afet toplanma alanı statüsünde park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırıldı.

“SÖZLER VERİLİYOR, YARALARIN SARILACAĞI SÖYLENİYOR”

99 depremlerinin ardından, 2003’te Bingöl’de, 2011 Van’da, 2020’de Elazığ-Sivrice ve İzmir’de ve ne yazık ki geçtiğimiz kış gerçekleşen ve 11 ilimizi etkileyen 6 Şubat depreminde de benzer acıları tekrar tekrar yaşadık, yaşıyoruz. Sözler veriliyor, yaraların sarılacağı söyleniyor. Kalıcı önlemlerin alınacağı dile getiriliyor. Fakat gündemin değişmesiyle tekrar rutine dönülüyor. Biz biliyoruz ki ülkemiz dünyanın en etkin ve yıkıcı deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Bugüne kadar yaşadığımız pek çok depremde olduğu gibi, bundan sonra da şiddeti büyük depremler olacaktır. Bu doğal sürecin oluşumu önlenemez ve engellenemez. Ancak biz şunu da iyi biliyoruz; gerekli tedbirlerle, can ve mal kayıpları azaltılabilir. Vatandaşlarının sağlıklı ve güvenlikli yapılarda barınmasını sağlamak bir devletin asli görevleri arasındadır.

KAÇAK YAPILAŞMAYA DERHAL SON VERİLMELİDİR”

Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin, deprem hasarı ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu mühendis, mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır. Denetimsiz ve kaçak yapılaşmaya derhal son verilmelidir. İmar afları yasaklanmalıdır.

“RİSKLERİN GİDERİLMESİ ÇALIŞMALARI İVEDİLİKLE BAŞLATILMALIDIR”

Ülkemizin deprem ve afet planları geliştirilmeli, deprem zararlarını azaltma önlemleri, İmar Yasası ve diğer ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent planlaması, yapı üretimi ve yapı denetimi konusu bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı, ülkemiz yapı stokunda gerekli mühendislik incelemeleri yapılarak riskli yapılardaki risklerin giderilmesi çalışmaları ivedilikle başlatılmalıdır.

“İLERLEMEYİ KENDİMİZE İLKE EDİNMİŞ BİR ÖRGÜTÜZ”

Yapı Denetimi ile ilgili kamusal yapılanmalarda TMMOB ve bağlı Odalar, görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanarak temsil edilmelidir. Biz yıllardır toplumun ortak çıkarını savunmayı, bilimsel-teknik doğruların ışığında ilerlemeyi kendimize ilke edinmiş bir örgütüz, bundan sonra da bu doğrultuda yürümeye devam edeceğiz. 

“ETKİNLİK DÜZENLEDİK, ONLARCA RAPOR HAZIRLADIK”

TMMOB ve bağlı odaları olarak yıllardır mesleki bilgi ve birikimlerimizi kullanarak, kimi zaman üniversitelerle, kimi zaman belediyelerle iş birliği yaparak deprem ve afetler konusunda yüzlerce etkinlik düzenledik, onlarca rapor hazırladık. Yaptığımız çalışmaları kamuoyuyla paylaştık ve yetkilileri bilgilendirdik.

“GELECEK İÇİN MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

Kim ne derse desin, ne engel koymaya kalkarsa kaksın,  bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız. Bu bizlerin, bizi yetiştiren, sınırlı kaynaklarını bizim eğitimimiz için harcayan topluma karşı en büyük sorumluluğumuz ve borcumuzdur. Mesleğimizin kamusal niteliğinin gereğidir. Hiçbir karşılık beklemeden, halkın çıkarı için çalışmaya gönüllüyüz ve bu karalığımız sürecek. Emekten, insandan, yaşamdan yana, rant ve kar hırsıyla değil aklın bilimin ve tekniğin ışığında bir gelecek için mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Muhabir: Oğuzhan EKE