“O BİZİM KANATSIZ MELEĞİMİZ”

Abone Ol

Doğuştan, bir hastalık nedeniyle veya bir kaza sonucu bedensel veya ruhsal bozukluğu olan insanlara engelli denir. Uluslararası Engelliler Günü 1992 yılından bu yana 3 Aralık günü Birleşmiş Milletler tarafından uluslararası bir gün olarak kabul edilmiştir.

3 Aralık’ın Dünya Engelliler Günü olarak kutlanması elbette ki çok önemli, ancak engelli vatandaşlarımızı sadece yılda bir gün hatırlamak ve sonrasında unutmak doğru bir yaklaşım değildir. Bu önemli günde onları anlamak, biraz empati kurmamız gerekiyor. Onların yaşamları oldukça zor ve bizlerde daha da zorlaştırmamız gerekiyor. Her an hepimizin başına bir şey gelebilir ve bu yüzden hepimiz bir gün engelli olabiliriz. Bu yüzden bu bilinçle hareket etmeliyiz.

Engelli olmanın, engelli çocuğa sahip olmanın ve engelli çocuğun annesi olmanın ne demek olduğunu asla bilemeyiz.

Engelli bir birey olmak ne kadar zor ise, engelli bir çocuğun annesi olmak bir o kadar zordur. Sizlere engelli bir bireyin annesi ile yaptığımız söyleşiyi paylaşacağım.

“İLK HEYECANIMIZDI”

2003 yılı Haziran ayıydı. Oğlumuz doğduğunda dünyalar bizim olmuştu adeta. İlk bebeğimizdi.

İlk heyecanımızdı.

Anneliği bana en güzel şekilde yaşatan yavrumdu. Hemşirenin elinden bir an önce almak istedim. İlk karşılaşmamız mükemmeldi. Yemyeşil gözleriyle bana bakışı çok güzel bir duyguydu. O kadar güzeldi ki; kucağıma aldım, sevdim, öptüm, öptüm, doyasıya öptüm. Emzirmek istedim, emmedi; zayıf doğmuştu ama çok sağlıklı bir bebekti. Geceleri uyumayan hep ağlayan bir bebeğimiz vardı. Sabah doktor muayenesinde kafa yapısının küçük olduğu tomografi çekilmesi gerektiği söylendi. O an yıkılmıştım.  Ne yapacağımızı, nasıl üstesinden geleceğimizi bilmiyorduk. Adeta dünya başıma yıkılmıştı. Ankara Sami Ulus Çocuk Hastanesi Nöroloji bölümüne gittik. Yapılan tetkiklerde dikkat eksikliği, gelişim geriliği, hiperaktif olduğu ve yaşıtlarından farklı olduğu belirlenmişti. Biz ebeveyn olarak elimizden gelen her şeyi yaptık. O zamanın şartlarına göre bu sonuca ulaşmamız tam 2 yılımızı aldı.

“BİZİ ZOR BİR HAYAT BEKLİYORDU”

Doktor oğlumun konuşması ve yapmış olduğu hareketlerden, kendi yaşıtlarından 7 ay geriden geldiğini söylemişti. Özel eğitimle aşılabileceğini, bu tür hasta çocuklarda 10 yaşına kadar bu şekilde kendi yaşıtlarından zekâ olarak aynı düzeyde gideceğini, 10 yaşından itibaren gerileme olabileceğini söyledi. Ama en önemlisi hastalığın kabullenilmesini söyledi.  Biliyorduk ki eşimle beni çok zor günler bekliyordu.

Hastane bahçesine çıktığımızda gözyaşlarıma hâkim olamamıştım. Bizden daha zor eli ayağı tutmayan, derdini hiç anlatamayan hastaları görünce o an karar verdik ve artık bu hastalığı kabullendik. Aradan 4 yıl geçmişti…

Ancak oğlum konuşmuyordu. Yaşıtlarıyla gelişiminde o kadar çok fark vardı ki. Tek-tük kelimelerle derdini anlatıyordu. En azından ben, onun ne demek istediğini anlayabiliyordum. İlk zamanlar eşim ve ben büyük bir üzüntü yaşamıştık. Çünkü eşimin ailesi bu durumu kabullenmek istemedi. Bu durumlar karşısında çok zor aşamalardan geçtik. Bize verilen bu tepkiler bizi daha çok güçlendirdi ve bilinçlendirdi.  Karşımızdaki sorun kökünden halledilemeyecek, zor bir sorun olabilir. O zaman kendimizi çaresizliğin çıkmazında boğmak yerine, bu zoru hafifletecek çözümler üretmek istedik. Psikiyatri gözetimi altında ilaç tedavisi uygulanıyordu. Ve artık Özel eğitimle birlikte eğitim hayatımız başlamış oldu. Eğitimin oğluma çok faydası oldu. Orada yaptığı performanslar ona büyük bir güç verdi. Özel eğitim alt sınıfı öğretmenlerimizin başarılarıyla öğrendiği harfler, rakamlar bizleri daha çok mutlu ediyordu. Kendine daha çok güveniyordu. Eşim ve ben araştırmacı ve bilgili bir ebeveyn olduk.

“HİÇBİR ZAMAN OF DEMEDİK”

Tabi ki bazen çok bunaldığımız zamanlar oldu ama o bizim kanatsız meleğimizdi. Biz olmadan nefes bile alamayan oğlumuz için her şeyin en güzelini yaptık. Oğulcan yaşı ilerledikçe bir kardeşi olmasını istemişti. Bizde eğer bir kardeşi olursa ne tür bir tepki vereceğini bilmiyorduk. Psikiyatri uzmanımız Oğulcan için daha iyi olacağını söyleyince hayatımıza güzeller güzeli kızım Rabia geldi. Oğulcan kardeşini o kadar çok sevdi ki ona zarar gelmemesi için elinden geleni yaptı. Paylaşmayı öğrendi. Onu bir kere bile kıskanmadı. Onunla hayata daha güzel bağlandı.

Tabi ki güzel yanlarımız olduğu gibi zor dönemlerimizde oluyor. Mesela maddi olarak Oğulcan’ın isteklerini zaman zaman kısıtladık. 3 yıl öncesine kadar hastanelerde öncelik sıramız olmadığı için kuyruklarda sıkıntılar çektik. Oğulcan’ın yaşının ilerlemesi ile birlikte öğrenme güçlüğü başladı. Sonrasında ise ergenliğin vermiş olduğu hırçınlık ve agresiflikler başladı. Psikiyatri yardımı ile bu süreç devam etmekte… Bu tarz özel çocukların sosyal aktiviteler ve bilinçli eğiticiler sayesinde bu zorlukların üstesinden geleceğini umuyoruz. Tabi ki bu zorluklar bununla da bitmiyor. Oğulcan sosyal yönden aktif olmayı seviyor. Engelli bireyler için birçok yenilikler yapılmasını istiyoruz. Aileler maddi olanaklar yüzünden birçok aktiviteye vermekte zorluk çekiyorlar. TV’ de gördüğü ve dikkatini çektiği her şeyi istiyor. Onu hiçbir şeyden mahrum etmemek istemiyoruz.

Oğlumun fiziki bir engeli olmadığı için dışarı çıktığımızda yapmış olduğu hareketler insanlar tarafından farklı algılanıyor. Mesela kendi ekseni etrafında dönmek, koşarak birinin yanına gitmek, dikkatli bir şekilde bir şey söylemeden yüzüne bakmak… Kendine engel olamıyor ve kendini ifade edemiyor. Toplumun bu konuda duyarlı olması, eğitilmesi, engellilerin dışlanmaması, yeni yetişen nesiller bu tür eğitimlerin okullarda verilmesi gerekiyor. İnsanların ona acıyarak ya da korkarak bakması hem beni hem de oğlumu derinden etkiliyor. Tabi ki bazen herkese açıklama yapmak zorunda kalıyorum. Oğlum özel bir çocuk, hareketleri adına özür dilerim diyorum. Bizim gibi bu durumda olan anne ve babalara söylemek istediğim en önemli şey kimseye aldırış etmeden, hayatlarında onları her kötülükten koruyan bir meleğe sahip olduklarını unutmasınlar… Ve şunu hiçbir zaman unutmayın hepimiz birer engelli adayıyız. İnanın onlardan kaçmak, korkmak çok acı bir durum. Birçok insandan daha iyi bir kalbe sahipler. Kötülük düşünmeyen, yalan konuşamayan birer melektir onlar.

Biz eşim, kızım ve oğlumla çok güzel bir hayata sahibiz. Oğulcan bizim mutluluk kaynağımız. O bizim kanatsız meleğimiz…

Bizler engelli bireylerin ve onların ailelerinin yaşadığı zorlukları asla bilemeyiz. Sadece uzaktan izleriz. Bir an kendimizi engelli insanın yerine koyarız, ama bir yere kadar… Yüreklerinde kopan fırtınaları göremeyiz. Engelli vatandaşlarımıza balık vermek yerine, balık tutmayı öğretmeliyiz. Biliyorum ki hepsi çok yetenekli… Kimi şarkı söylemeyi, kimi resim yapmayı, kimi ise sporla uğraşmayı çok seviyor. Bu şekilde biriken enerjileri bu tür dallarla uğraşarak vücutlarından atmış oluyorlar. Engelli bireylerin yaşayacakları başka bir dünya yok. Onlarla birlikte dünya daha yaşanabilir olacak.

Bu arada yazıyı hazırlarken Oğulcan kendinden bahsedildiğini bilerek her defasında yanıma gelerek “Yakışıklı olduğumu da yazar mısın?” diye istekte bulundu.  ?

“Oğulcan sen çok yakışıklısın… Sen bir tanesin… Yeşil Gözlü Meleğimizsin…”