Kıbrıs Barış Harekâtı Gazisi, Bolu Emekli Subaylar Dernek Başkanı E. P. Kd. Bnb. Ahmet Şerafettin Yamaner, Kıbrıs Barış Harekatının, 49’uncu yıl dönümünde yayımladığı yazı ile yaşadıklarını anlattı. Kıbrıs’ın Türkiye için önemine değinen Yamaner, tarihi olayları da sırasıyla aktardı. Yazıda şu ifadeler yer aldı.

Haber: Burhan Yeşiltaş

“Genç neslimize Kıbrıs’ın Stratejik ve Jeopolitik önemi anlatılmalıdır”

“20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı; Türk Ulusunun Barış ve Özgürlük için verdiği başarılı mücadelenin taçlanmasıdır. Kıbrıs Türkiye’nin en öncelikli Milli Davasıdır. Milli Eğitim müfredat programlarında yeterli zaman verilerek Genç neslimize Kıbrıs’ın Stratejik ve Jeopolitik önemi anlatılmalıdır. Kıbrıs’ın özgürlük ve bağımsızlığı için büyük hizmetleri olan kahramanları tanıtmak ve unutturmamak vefa borcumuzdur. Makarios 1974 yılı temmuz ayı başında Yunanistan’da ki darbeci cunta hükümetine bir mektup yazarak, Rum Milli Muhafız ordusunun başındaki bazı Yunanlı subayların Yunanistan’a geri alınmasını istemesi Yunanistan ile papazın arasının açık olduğunu gösteriyordu. Yunan Cunta hükümeti ENOSİS’in (Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı) bir an önce gerçekleşmesini istiyordu. Makarios ise ENOSİSİN hemen gerçekleşmesinin çok zor olacağını ancak Türklere zorluklar yaşatarak bunun gerçekleşebileceklerini belirtiyorlardı. Kıbrıs’ın şu anda bağımsız ve bağlantısız ülkelerin liderliğini yapmasını istiyordu. Bu sürtüşme 15 Temmuz tarihine kadar sürdü. Denktaş, bu tarihte Cumhurbaşkanı muavini durumunda idi. Rum ve Yunanlıların arasının açılmasının bir darbeye sebep olacağını bunun da ENOSİS’e yol açacağını biliyordu.  Türkiye, bu olayların sonunda Kıbrıs’a müdahale etmezse ve geç kalırsa diye endişelenmesi her halinden belli oluyordu.”

“Rum radyosu, Cuntacı askerler tarafından ele geçirilmişti”

“Türk soydaşlarımız, 15 Temmuz 1974 Pazartesi günü Kıbrıs’ın bir çok yerlerinde caddelerin köşe başlarına barikatların konulduğunu, Rumlarda bir telaş bir heyecan olduğunu gördüler. Başlarında Yunanlı subayların olduğu Rum askeri birliklerinin Lefkoşa’da darbe yaptıklarını Makarios taraftarları ile şiddetli çarpışmaların yaşandığı konuşuluyordu.

Rum radyosu, Cuntacı askerler tarafından ele geçirilmişti. Askeri birliklerin idareye el koyduklarını, Makarios’un öldürüldüğünü, herkesin Rum Milli Muhafız Ordusunun emirlerine uyması gerektiği anons ediliyordu. Daha sonra Cumhurbaşkanı olarak Nikolaos Samspson’ın and içtiğini ve göreve başladığını belirtiyordu. Makarios’un öldüğünü duyan Türkler bir taraftan seviniyor bir taraftan da endişeleniyordu. Senelerdir Kıbrıs’ı cehenneme çeviren, soydaşlarımızı öldürten, evlerini yıktırtan, mallarını, mülklerini ellerinden aldırtan, başka yerlere göçe zorlayan Türk’e yaşam hakkı tanımayan papazın rahat ölmemesi lazımdı.

Makarios’un ölmesi Türklere yarar mıydı? Yoksa ölümünden sonra darbeciler ENOSİS’i mi sağlayacaklardı. Bugüne kadar Türklere yaptıkları ve yaptırdıklarını düşününce ölsün demek    daha hayırlı gelirdi. Nitekim; Makarios kendi köyü olan Baf’ın PEYA köyünden kendi sesiyle ölmediğiyle belirtiyordu.”

“1973 yılının Şubat ayında Alay Tanksavar Takımı komutanı olarak atanmıştım”

“Kıbrıs Rumları ikiye bölünmüştü. Papaza sadık olan polis birliklerinin başından bulunan bazı Yunanlı subaylar tutuklanmıştı. Yunanlı Subayların komuta ettiği birliklerle Makarios’cular arasında şiddetli çatışmalar başlamıştı. Makarios’un muhafızlığını yapan muhafızların tümü öldürülmüş, sivil muhafızlar da yok edilmişti. Makarios 16 Temmuz günü İngilizlerden yardım istedi. İngiliz üssüne oradan da İngiliz uçağı ile Malta’ya oradan da İngiltere’ye götürülmüştü. Grivascılar ve Makarios’a kızan Cuntacı Rumlar Makarios tarafını tutan Rumları acımasızca öldürüyorlardı. Bu olayların sonunda hiç şüphesiz ENOSİS’i gerçekleştirmek için Türk tarafına yöneleceklerdi. Darbede ölenlerin sayısının kesin olarak bilinmediği ancak 2000 (ikibin) civarında olduğu tahmin ediliyordu.  Kıbrıs’ta bulunan irili ufaklı 129 köyde bulunan soydaşlarımızın Rumlara karşı koyacak ve kendilerini savunacakları hiçbir silah ve askeri yoktu. 1960 yılında Birleşmiş Milletler kararınca Kıbrıs Lefkoşa’da 650 mevcutlu bir Türk Alayı (Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı), 950 Mevcutlu bir Yunan Alayı resmi birlik olarak bulunuyordu. Ancak Rumların her türlü ağır silah ve tankları mevcuttu. Kıbrıs’a Türkiye’nin geç müdahalesi büyük bir katliama sebep olabilirdi. Bende Üsteğmen olarak bu birlikte görevli idim. 1973 yılının Şubat ayında Alay Tanksavar Takımı komutanı olarak atanmıştım.”

“Ben alayın en ağır silahları olan geri tepmesiz toplarımı (Dört adet) Yunan Alayına karşı mevzilendirmiştim”

“19 Temmuz’u 20 Temmuz’a bağlayan gece yarısı 20 Temmuz sabahı için Harekat emrimizi almıştık. Ben alayın en ağır silahları olan geri tepmesiz toplarımı (Dört adet) Yunan Alayına karşı mevzilendirmiştim. Türkiye’den de Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerimiz 20 Temmuz sabahı için Kıbrıs’a Harekat başlatacaktı. Türkiye Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974 tarihinde yapılan darbe ile ilgili olarak Garantör devlet olan İngiltere’den Londra Zürih Anlaşmaları gereği birlikte müdahale edilmesini istemiş fakat İngiltere Türkiye’nin bu isteğini geri çevirmiştir. Bu anlaşmalarda “Anlaşmanın hükümlerine karşı bir ihlal olursa her ülke kendi başına müdahale etme hakkına sahiptir.” Hükmü vardır. İşte bu maddeye göre oldubittiye son vermek için Türkiye tek başına Kıbrıs’a müdahale etmek durumunda kalmıştır.”

“Türkiye’nin ikinci harekatta ne denli haklı olduğunu gösteriyordu”

“Garantör devlet olarak daha fazla gecikme Türkiye’nin ve Kıbrıs’ta yaşayan soydaşlarımız ve Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı için zor bir durum yaratabilirdi. Anavatan Türkiye radyolarından tüm dünyaya Başbakan Bülent Ecevit’in ağzından 20 Temmuz 1974 günü saat 06.10’da özlenen güven dolu mesajı yayınlanmaya başlandı. “Türk Silahları Kuvvetleri indirme ve çıkarma harekâtı başlamış bulunuyor. Allah milletimize bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin” Kıbrıslı Türklere senelerdir ızdırap çektiren, acılar yaşatan cuntacı darbeciler ve Rumlardan kurtarmak için Kahraman Mehmetçik Kıbrıs’a geliyordu. Kıbrıslı soydaşlarımızın başından kara bulutlar dağılacaktı. Birinci Harekâtı yapmakta haklı olan Türkiye, ikinci Harekâtı da yapmakta en az birinci kadar haklı idi. Çünkü Birinci harekâttan sonra güvenlik çemberi dışındaki Türk köyleri kuşatma altındaydı ve toplu ölüm haberleri geliyordu. İkinci Harekâttan sonra, tüm dünya basın ve TV’leri önünde açılan Muratağa, Sandallar, atlılar köyleri ölüm çukurları Türkiye’nin ikinci harekatta ne denli haklı olduğunu gösteriyordu.”

Mücahit Lider Rauf Raif Denktaş “Türkiye olmadan cennete bile gitmem”

“13 Şubat 1975’ de toplanan Kıbrıs Türk Yönetimi ve Meclisi “OY BİRLİĞİ” ile 13 Şubat 1975’de Kıbrıs Türk Federe Devletini ilan etti. 15 Kasım 1983’te Federe Meclisin “OY BİRLİĞİ” ile aldığı kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilan etti. Her çeşit baskı ve zulme karşı bıkmadan savaşını veren Kıbrıs Türk Halkı sonsuza dek bağımsız ve özgür yaşayacağının güvencesi olarak kendi devletini yüzyıl sonrada olsa kurmuş oluyordu.

Mücahit Lider Rauf Raif Denktaş “Türkiye olmadan cennete bile gitmem”  diyerek, Türkiye’ye tam güvendiğini Türkiye ve Kıbrıs’ın etle tırnak misali ayrılmaz bir bütün olduğunu, Türkiyesiz hiçbir şey yapılamayacağını anlatmak istiyordu. Anavatan Türkiye ve Yavru Vatan Kıbrıs için canları ve kanları pahasına savaşarak destanlar yazan başta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimize rahmet, yaşayan Gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum.”

Editör: Burhan YEŞİLTAŞ