Yeni yüzyılımızın arabaları denildiği zaman elbette ilk akla gelen ‘Elektrikli Otomobiller’ dir.

Sanıldığının aksine insanlık bu araç teknolojisi ile bugün tanışmıyor. Tarihler 1894 yılını

gösterdiğinde elektrokimyacı iki arkadaş tarafından bu icat dünyaya servis edilmişti.

Bataryalar kurşun asitliydi ve aracın toplam ağırlığı 725 kilogramdı. Günün elektrikli araçları tam dolu batarya ile sadece 40 km menzil sunuyordu. Hızları ile 32 km/h. Rakamlar az gelebilir ancak tarihe göre başarılı. 40 km’lik menzile bakıldığında, Toyota’nın dünyada öncülük ettiği ‘Hybrid’ yarı elektrikli yarı fosil yakıtlı bir aracınki kadar. Peki, konumuz olan

Elektrikli Arabalar Masum mu?’ konusuna değinmek isterim.

Araştırma, mantık ve bilgiyi harmanladığımızda bu sorunun cevabına kocaman bir ‘Masum

Değil’ diyebilirim. Her konuda olduğu gibi algıyla yönetilen bir dünyada bu konuda da sistem çalışmış. Bazı bilimsel araştırmalara bakıldığında fosil yakıtların dünyaya hiç bir zararının olmadığı yüzlerce kez söylenmiştir. Elbette algı yönetimi bunu bu şekilde aktarmıyor.

İlk başlarda dünyadaki yakıt rezervlerinin azaldığını ve buna alternatif olarak elektrikli otomobillere geçiş sürecinin başlatılacağı söylenmişti. Petrolün dünyanın çekirdeğinde oluşan bir mineral olduğunu düşünürsek tabi ki sorun yok! Peki, 1894 yılında yapılıp neden yaşadığımız döneme kadar bu araçlar gelemedi. Sorunun asında cevabı basit. Petrol devleri buna izin vermedi. Ve 1894 tarihinden sonraki dönemlerde Toyota ve bazı Japon markalar elektrikli otomobiller üretse de hepsi birere çöp olarak kaldı.

Yeni dünya düzeninde alternatif yakıtlı araçların bulunduğu seviye azımsanmayacak şekilde.

Tamımı elektrikli araç denildiğinde akla gelen Tesla, işin lokomotifi. Ardından Çinli üreticiler inanılmaz bir atağa geçerek en büyükler koltuğuna oturdular. Buraya kadar marka ve ülkelerin neler yaptıklarından bahsettik.

Gelelim bahsi geçen araçların neden dünya sağlığına aksine tehdit oluşturduğuna. Bunun nedenlerinden biri elektrikle beslenen araçların enerji kaynağı nereden karşılanacak. Gün geçtikçe çoğalan ve özellikle İskandinav ülkelerinin başlattığı ‘Sıfır Emisyon’’ projesini oldukça iyi işletiyorlar. Peki sistemi zorlayacak şekilde çoğalan araçların enerjisi için daha fazla fosil yakıt enerjisi ve alternatiflerine ihtiyaç yok mu? Elbette var…

Dünyamızda güneş ışınlarından yeteri kadar faydalanılamıyor. Barajlar, standart yaşam ve sanayinin beslenmesini karşılarken, bence yeni türeyen elektrikli araçlara yeteceğini düşünmüyorum. Sıfır emisyonlu araçların pilleri civa, kadmiyum, kurşun, çinko, mangan, lityum, demir, nikel, kobalt ve bazı kimyasal maddelerden oluşuyor. Açıkçası araştırmalar doğrultusunda bu madde kaynaklarının yeterli olmadığı ve Endonezya gibi bazı ülkelerde fazla olan Nikel için Toyota, Tesla ve pil üreticisi olan Philips yeraltı kaynaklarına şimdiden talip. Diğer bir sorun olan pillerin doğaya verdiği zarar.

Pil atıkları özellikle temiz su kaynakları için tehlike oluşturuyor. Geçmiş yıllarda birçok

doğa sever gruplar konu üzerine ayaklanmalar başlatmıştı. Hele ki; konu büyük araç

pilleri olduğunda tehlikenin boyutunun beklenenden çok fazla olması öngörülüyor.

O yüzden atmosfere ve havaya zarar vermeyen fosil yakıtlara alternatif sürülen

Elektrikli otomobiller bence hiç de masum ve iç açıcı gözükmüyor. Gelecek yazımda da sizlere otonom sürüşü anlatacağım ve orada da elektrikli araçlarla olan bağlantısını ele alacağım.

Editör: Burhan YEŞİLTAŞ