Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Bolu İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Erol Perçin, 3 Mart 1992 yılında 263 madencinin hayatını kaybettiği Kozlu’daki maden faciasının yıl dönümünde basın açıklaması yaptı. Perçin; “263 madencinin yaşamını yitirdiği maden kazası, ülkemizin en büyük maden facialarından biri olarak tarihe geçmiştir.” dedi.

Haber: Aslı Akış

ILO verilerine göre Türkiye ölümle sonuçlanan kazalar bakımından Avrupa’da ilk sırada yer aldığına dikkat çeken TMMOB Bolu İl Koordinasyon Kurulu adına Erol Perçin, iş cinayetlerinin kader olmadığını vurguladı.

Açıklamaya, Maden Mühendisleri Odası Başkanı Fazıl Şolpan, Mimarlar Odası Başkanı Uğur İlhan, Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Niyazi Kalfa, İnşaat Müh. Odası Bolu Temsilcisi Nazmi Uçar destek verdi.

Çalışanların koşullarının iyileştirilmesi ve iş cinayetlerinin önlenmesi için tedbir alınmasını talep eden TMMOB tarafından yapılan açıklamada, peş peşe yaşanan felaketlerin yanı sıra salgının insan hayatının ne kadar önemli olduğunu gözler önüne serdiğini belirten Perçin;  “Bitmek bilmeyen salgın, art arda yaşanan afetler ve tüm acımasızlığıyla devam eden savaşın gölgesi altında geçirdiğimiz bu günler, insan sağlığının ve hayatının ne kadar önemli olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatıyor. İnsan yaşamına ve insanlığın ortak geleceğine olan tüm saygı ve inancımızla savaşsız ve sömürüsüz bir dünya dileğimizi bir kez daha haykırıyoruz.” diye konuştu.

“ÜLKEMİZİN EN BÜYÜK MADEN FACİALARINDAN BİRİ OLARAK TARİHE GEÇMİŞTİR”

Erol Perçin, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği maden kazasını hatırlatarak; “Bundan tam 30 yılı önce, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu’da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği maden kazası, ülkemizin en büyük maden facialarından biri olarak tarihe geçmiştir. Ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, insan hayatının, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için 3 Mart tarihi TMMOB tarafından “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir.

Yaşanan onca acıya, yaptığımız tüm uyarılara rağmen gerekli önlemler alınmadığı, yapılaması gereken düzenlemeler yapılmadığı için aradan geçen 30 yılda on binlerce kişi, evine ekmek götürebilmek için çalıştığı işyerinde hayatını kaybetti. Basına yansıyan haberlere göre 2021 yılında işi başında hayatını kaybeden emekçilerin sayısı en az 2 bin 170 olarak tespit edildi. Basına yansımayan, habere konu olmayan daha çok sayıda iş cinayetinin olduğunu hepimiz biliyoruz.” ifadelerini kullandı.

“20 YILDA 28 BİNİN ÜZERİNDE EMEKÇİ İŞYERLERİNDE HAYATINI KAYBETMİŞTİR”

20 yılda 28 binin üzerinde emekçinin işyerlerinde hayatını kaybettiğinin altını çizen Perçin; “Emek sömürüsünü derinleştiği; esnek, güvencesiz istihdamın yaygınlaştığı, emek örgütlerinin etkisizleştirildiği 20 yıllık AKP iktidarı dönemi boyunca toplu işçi ölümleri tarihin en yüksek sayılarına ulaşmış, 20 yılda 28 binin üzerinde emekçi işyerlerinde hayatını kaybetmiştir. ILO verilerine göre Türkiye ölümle sonuçlanan kazalar bakımından Avrupa’da ilk sırada yer almaktadır.” şeklinde konuştu.

 

“İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN DÜZENLEMELERDE SORUNLAR DİKKATE ALINMIYOR”

İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin düzenlemelerde sendikaların, meslek örgütlerinin ve bilim insanlarının görüşlerinin dikkate alınmadığını belirten Perçin; “İş kazaları ve meslek hastalıklarının temelinde, sermayenin azami kar hırsı ve emek aleyhine politikaları yatmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin düzenlemelerde sendikalar, meslek örgütleri ve bilim insanlarının görüşlerinin dikkate alınmaması sorunu her geçen gün derinleştirmektedir. Mevcut yasal çerçeve, işçiyi korumak, iş güvenliğini sağlamak ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye çıkarlarını gözeten konumdadır. Siyasi iktidar, mevzuatı ve çalışma koşullarını iyileştirici ve geliştirici adımlar atmaktan sürekli olarak kaçınmaktadır. Devletin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki bu çarpık konumlanışı nedeniyle, devletin ve işverenin sorumluluğunda olması gereken pek çok şey İş Güvenliği Uzmanlarının omuzlarına yüklenmektedir. Danışmanlık hizmeti olarak verilmesi gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği, ülkemizde yasaların da yol vermesi ile bir suçlu yaratma olayına dönüşmüştür.” dedi.

“TEDBİRLER ALINMALI, BU ÇARPIK DÜZEN DEĞİŞTİRİLMELİ”

Erol Perçin, hendek patlamasını örnek göstererek, Türkiye’de sendikal örgütlenmenin önünde engellerin varlığından bahsetti. Perçin;  “İş güvenliği uzmanlarının tüm uyarılarına rağmen işverenlerin almadığı önlemler sonucu yaşanan ölüm, kaza gibi durumlarda dahi meslektaşlarımız günah keçisi ilan edilmekte, kazaların asli suçlusu olarak yargı önüne çıkartılmakta, hatta hapis cezaları verilebilmektedir.  Yapılması gereken şey, bu çarpıklığın düzeltilerek, işçi sağlığı ve iş güvenliğine kaynak ayırmayan, tedbirleri almaktan kaçınan, bu tedbirlere işgücü ve maliyet hesabıyla yaklaşan işverenlerin de yaşanan kazalardan ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulacağı bir işleyişe geçilmesidir. Bunun son örneği geçtiğimiz günlerde sonuçlanan Hendek Patlaması davasında görülmüştür. 7 Kişinin hayatını kaybettiği, 127 kişinin yaralandığı bu patlamada işyeri sahiplerine olası kasttan ceza verilmemiş olması kamu vicdanını yaralamıştır. Ülkemizde iş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının bu denli yaygın olmasının bir diğer nedeni de, emekçilerin sendikal haklarının baskı altında tutulmasıdır. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller tüm çalışanlar için kaldırılmadıkça işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yol almak mümkün olmayacaktır.” İfadelerini kullandı.

“İŞ CİNAYETLERİ VE KAZALARININ DURDURULMASI İÇİN MÜCADELE EDECEĞİZ”

İş kazalarının ve, iş cinayetlerinin durdurulması için mücadele edeceklerini kaydeden Perçin, önlemlerin artırılması ve bağımsız denetim sisteminin iyileştirilmesi için önerilerde bulunu. Perçin; “İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yalnızca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütülmesi, doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu nedenle düzenleme ve denetleme; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır. Tüm ülkede, tüm çalışma alanlarında iş güvenliği önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi, iş cinayetlerinin ve iş kazalarının durdurulması için yılmadan mücadele edeceğimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz.” diye konuştu.

Editör: TE Bilisim