İslâm tarihinde Hz. Peygamber ve Müslümanların tuttukları ilk oruç, Âşûrâ orucudur. Aslında Âşûrâ orucu, Medine’deki yahudiler tarafından tutulmaktaydı. Onlar Âşûrâ gününü bayram olarak kutluyorlar ve o günü oruçlu geçiriyorlardı.

Medine yıllarında Hz. Peygamber ve ashâbı oruç ibadetini bu şekilde yerine getirirlerken, Ramazan orucunu emreden ilk âyetler hicretin 2. yılı Şâban ayında (Şubat 624) inmiş ve farz kılınmıştır.

Ramazan orucunun farz ibadetlerden olduğu kitap, sünnet ve icmâ ile sabittir. Kur’ân-ı Kerîm’de orucun farz kılındığını bildiren âyetlerin meâli şöyledir: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi sakınasınız diye size de sayılı günlerde oruç farz kılındı… (Bakara 183-185).

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ise, Ramazan orucunu İslâm’ın beş esasından biri olarak ifade buyurmuşlardır: İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah"tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed"in Allah"ın Resûlü olduğuna şahitlik etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek, Kâbe"yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Müslim, Îmân, 21)

Saçı sakalı karışmış Necidli bir adam Resûlullah’a yaklaşır. İslâm"ın ne olduğunu öğrenmek isteyince, Peygamber Efendimiz ile arasında şöyle bir konuşma geçer:

Günde beş vakit namaz kılmaktır.

—Kılmam gereken başka namaz var mı?

Hayır, ama nafile kılabilirsin. Bir de Ramazan ayında oruç tutmaktır.

 Tutmam gereken başka oruç var mı?

Hayır, ama nafile oruç tutabilirsin.

Daha sonra Peygamberimiz (sav) o adama zekât vermekten bahseder. Adam:

—Vermem gereken başka bir şey var mı? Der. Allah Resûlü cevap olarak:

Hayır, ama sadaka verebilirsin, buyurur.

Bu adam, “Vallahi, bundan ne fazla, ne de eksik yapacağım.” diyerek Peygamber Efendimizin yanından ayrılır. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz, Eğer sözünde durursa kurtuluşa erdi.” der. (Müslim, Îmân, 8) Bu hadisi şerife göre Ramazan oruçu, kurtuluş sebeplerinden ikincisidir.

Bunun yanında bazı hadislere göre, Allah, yolcudan namazın yarısını ve (yolculuk esnasında) oruç yükümlülüğünü kaldırmıştır. Hamile ve çocuk emziren kadınlara da (daha sonra tutmaları için) ruhsat vermiştir.” ( Nesâî, Sıyâm, 51) 

Bütün ibadetler insanların tutum ve davranışlarına olumlu anlamda etki ederler. Bu cümleden olarak,Hz. Muhammed (sav) de orucun insan davranışlarını etkileyen ve düzenleyen yönlerine işaret etmiştir: Oruç bir kalkandır. Oruçlu, saygısızlık yapmasın, ahlâksızca konuşmasın. Eğer biri kendisiyle dövüşmeye veya sövüşmeye kalkışırsa, iki defa, "Ben oruçluyum." desin. Bu canı bu tende tutan Allah"a yemin ederim ki oruçlunun (açlıktan dolayı değişen) ağız kokusu Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur. (Allah, oruçlu için şöyle buyurur): "O, yemesini, içmesini ve cinsel isteklerini benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını ben vereceğim. Bir iyiliğe ise on misli ecir vardır." (Buhârî, Savm, 2)

Bu hadis-i şerifte oruç kalkana benzetmektedir. Kalkan, nasıl ki savaşta askerleri düşmanın ok ve kılıç darbelerine karşı koruyorsa, oruç da sahibini öyle korur. Üstelik sadece dışarıdan gelecek saldırılara karşı değil kendi nefsinden, şehevî arzularından, şeytanın vesveselerinden de onu korur. Bu hassasiyetle oruç tutan kişi dünyada günah ve kötülüklere, âhirette ise cehennem azabına karşı korunmuş olacaktır. Oruçlu, kalkanı öncelikle kendi elinden ve dilinden sadır olabilecek yanlış tutum ve davranışlara karşı kullanmalıdır.

“Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, Sıyâm, 164) buyuran Peygamber Efendimiz, Allah"ın rızasını elde etmek niyeti ile aç kalmaktan dolayı ağızda oluşan kötü kokunun bile böylesine güzel bir niyetten kaynaklandığı için Allah katında ayrı bir anlam ifade ettiğini belirtmektedir. Kaldı ki oruçlunun orucunu güzelleştiren hususlardan biri de ağız ve diş temizliğidir. Nitekim, “Oruçlunun iyi davranışlarından birisi, misvak kullanmasıdır. (İbn Mâce, Sıyâm, 17) rivayeti bunu ifade etmektedir.

Allah Resûlü, “Oruç, sabrın yarısıdır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 44) buyurur. Oruç, bir sabır sınavıdır. Oruçlu olduğu sürece açlığa, susuzluğa ve her türlü günah ve kötülüğe karşı sabreder.

Hz. Peygamber, “Yalanı ve yalana göre hareket etmeyi terk etmeyenin yemeyi içmeyi bırakmasına Allah"ın ihtiyacı yoktur!” (Buhârî,Savm,8) buyurmaktadır. Oruçlunun yalandan, yalancı şahitlikten , iftiradan , dedikodudan , kötü söz ve davranışlardan uzak durması, orucun en önemli âdâbındandır. Dedikodu , gıybet gibi fiiller, aslında hiçbir zaman Müslüman’a yakışmaz. Yüce Allah, gıybet etmeyi , insanın ölü kardeşinin etini yemesine benzetir.(Hucurât,49/12) Gıybet, genel olarak günah olsa da oruçluyken gıybet etmek daha kötüdür. Zira gıybet, orucun bereket ve sevabını siler.

Hz. Muhammed (sav), “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır. (İbn Mâce, Sıyâm, 21) hadisinde de oruç ibadetinin şekil şartlarının ötesinde, birtakım derunî özelliklerinin olduğu vurgulanmaktadır. Kulun kemale erip olgunlaşmasına katkı yapan ibadetler, ahlâktan ayrı düşünülemez. Hakkıyla kılınan bir namaz insanı nasıl kötülükten alıkoyarsa hakkıyla tutulan oruç da böyledir. Oruçtan istifade edebilmesi için kişinin sadece midesiyle değil bütün organlarıyla oruç tutması gerekir.

Oruçlu için müstehap olan hususların başında sahura kalkmak gelir. Sahur yemeği bereketli bir yemektir. Peygamber Efendimiz, Müslümanlar ile Ehl-i kitabın oruçları arasındaki en büyük farkın sahur yemeği olduğunu ifade etmiş, (Müslim, Sıyâm, 46) az bir şeyle de olsa sahur yemeği yememizi tavsiye etmiştir. “Sahura kalkın. Çünkü sahurda bereket vardır.” (Müslim, Sıyâm, 45) hadisinde Allah Resûlü sahurun Ramazan gecelerinin bereketli vakitleri olduğuna işaret etmiştir. Namaz kılmak için ya da Ramazan gecelerindeki sahur yemeklerinin bereketini yakalamak için uyanmak, aslında kulluğa (ubudiyyete) uyanmaktır.

Ramazan ayının müstehap olan uygulamalarından biri de iftarlarımızı acele yapmak,( Ebû Dâvûd, Sıyâm, 20) akşam namazını kılmadan önce oruçlarımızı açmaktır. Allah Resûlü akşam namazını kılmadan önce orucunu birkaç yaş hurmayla, yaş hurma bulamadığı zaman kuru hurmayla , o da yoksa birkaç yudum suyla açardı.(Tirmizî, Savm, 10) 

Oruçludan yapması beklenen güzelliklerden biri de Kur"an"ın indirildiği bu mübarek ayda çok Kur"an okumaktır. Bilindiği gibi Hz. Peygamber, Ramazan gün ve gecelerinde bol bol Kur"an okurdu. Genç sahâbî İbn Abbâs , Rahmet Elçisi"nin Ramazan ayında Kur"an ile ilişkisini şöyle tasvir etmektedir: “Allah Resûlü insanların en cömerdi idi. Cömertliğinin zirvesinde olduğu zaman ise Cibrîl ile çokça buluştuğu Ramazan ayı idi. Cibrîl Ramazan"ın her gecesinde Peygamber"le buluşur ve onunla Kur"an"ı karşılıklı okurlardı...”( Buhârî, Bed’ü’l-vahy, 1) Önce Hz. Peygamber, Cibrîl"e okurdu, buna arz ” denirdi. Sonra aynı âyetleri bu defa Cibrîl okurdu ki buna mukâbele ” denirdi.( Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, VII, 316) İşte Cibrîl-i Emin "in Allah Resûlü ile yapageldiği Ramazan mukabeleleri asırlardır geleneksel bir şekilde hemen hemen bütün camilerde tatlı bir yadigâr olarak devam etmiş ve âdeta orucun, Ramazan"ın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir.

Kur"an okumanın yanı sıra iftar ve sahur yemeklerinde dua etmek de orucun âdâbındandır. Allah Resûlü Ramazan ayları dışında da sofrada dua ederdi. Peygamber Efendimiz, yemek yediği zaman, “Bizi yediren, içiren ve bizi Müslüman yapan Allah"a hamdolsun.” (Ebû Dâvûd, Et’ıme, 52) “Güzellikle ve bereket dilekleriyle dolu, ama bir o kadar yetersiz olan ve dilimizden düşürmediğimiz, vazgeçemediğimiz tüm övgülerle sana çokça hamd ediyoruz ey Rabbimiz!” (Ebû Dâvûd, Et’ıme, 52) diyerek Allah"a olan şükrünü ifade ederdi. Peygamber Efendimiz orucunu açtığı zaman, “Susuzluk gitti, damarlar suya kavuştu. İnşallah orucun ecri de hâsıl oldu. (Ebû Dâvûd, Sıyam, 22) şeklinde veya, “Ey Allah"ım! Senin rızan için oruç tuttum. Senin rızkınla orucumu açtım.” (Ebû Dâvûd, Sıyâm, 22) diyerek orucunu açardı. Yemek yedikten sonra da, “Oruçlular yanınızda iftar etsin, iyiler yemeğinizden yesin, melekler size dua etsin.” (Ebû Dâvûd, Et’ıme, 54) diye dua ederdi. Hz. Peygamber ayrıca adaletli yönetici , iftar etmek üzere olan oruçlu ve mazlum kişinin duasının geri çevrilmeyeceğini(Tirmizî, Sıfatü’l-cennet, 2) söyleyerek iftarda dua etmeye teşvik ederdi.

İftar sofralarına mümkün mertebe yoksulların davet edilmesini teşvik eden Allah Resûlü, Bir oruçluya iftar veren, o kişinin sevabı kadar sevap elde eder. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.”(Tirmizî, Savm, 82) buyurarak iftar davetlerini teşvik etmiştir. Yemeklerde israfa kaçılmaması ve sünnete uygun davranılması gerekir. Allah Resûlü, misafiri olduğu ev sahibine kendisi dua ettiği gibi ashâbına da dua etmelerini tavsiye etmiştir. (Ebû Dâvûd, Et’ıme, 54) Oruçtan nasibi aç kalmaktan öteye geçmeyen kimselerin durumuna düşmemek için gözler, kulaklar, eller, ayaklar, kalp ve ağız, mideyle beraber oruç tutmalıdır. Allah Resûlü"nün uyarıları oruç tutarken de rehberimiz olmalıdır.

Farz, vacip ve nafile oruçların tamamını dikkate aldığımızda Hz. Peygamber’in, senenin büyük çoğunluğunu oruçlu geçirdiği gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Allah Resûlü’nün bu uygulama ve tavsiyeleri ile oruç tutulabilecek önemli ve faziletli vakitleri belirtmek istemiştir. Hz. Peygamber Ramazan orucu dışında da ashâbını, dolayısı ile ümmetini bazı günlerde oruç tutmaya teşvik etmiştir. Bu şekilde sair zamanlarda da orucun sabır, paylaşma ve ibadet ikliminden istifade etme fırsatı doğmuştur. Dolayısıyla bu günler, inananların Rablerine karşı hatalarını telâfi etmeleri için bahşedilmiş lütuflardır. Bu anlamda Allah Resûlü Ramazan ayından sonraki Şevval ayında oruç tutulması ile ilgili olarak, Her kim Ramazan orucunu tutar, sonra buna Şevval ayında altı gün daha eklerse bütün yıl oruç tutmuş gibi olur.” (Müslim, Sıyâm, 204) buyurmuştur.

Bu vesile ile Ramazan-ı şerifin hayırlara vesile olmasını, tutulan oruçların kabulünü yüce Allah’tan niyaz ederim.