İstismar kelimesi dilimize Arapçadan geçmiş, “Bir şeyi veya bir kimseyi kendi çıkarına alet etmek, sömürmek, ondan haksız çıkar sağlamak.” şeklindeki olumsuz tanımıyla yerleşmiştir. Fakat, Arapça “semere” kelimesinden türetilmiş ve “meyve, yemiş, bir şeyden elde edilen fayda” anlamlarına gelmektedir. İlginçtir ki, dilimizde kullanıldığı anlamda asr-ı saadette hiç kullanılmamıştır.

İstismar; tarihin her döneminde, şöyle ya da böyle yaşanmış veya yaşanacak bir olgudur. İstismarın olduğu yerde istismar eden, istismar edilen ve istismarın konu olan olmak üzere üç unsur karşımıza çıkmaktadır. İstismar edenler genellikle her konuda gücü elinde bulunduran kimseler olurken, istismar edilenler ise; zayıf, güçsüz ve korumasızlardır. (Kadınlar, çocuklar, hizmetçiler ve işçiler, hayvanlar… vs. gibi.) İstismara konu olan şeyler ise, milli ve manevî değerler, duygular, iyi niyet, emek, yetki…vs. gibi sıralayabiliriz. Bulunduğu konumu kullanarak, hakkından fazlasını alan veya almaya çalışan istismarcıdır. Suretâ haktan gözüken istismarcıdır. Riyakâr istismarcıdır. Hilaf-ı hakikat beyanda bulunan istismarcıdır. Öyle ise istismar çok ama çok kötüdür.

İstismar, ahlak dışı bir anlayışın ürünüdür ve hiçbir hak, hukuk tanımaz. Bu nedenledir ki, Yüce Allah kullarına şöyle seslenmiştir: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünüp duran kimseleri sevmez (Nisâ, 36). Dul kadınların ve yoksulların geçimini sağlamaya çalışanın, Allah yolunda savaşan mücahid veya bütün vaktini ibadetle geçiren kimse gibi olacağını bildiren (Buhârî, Nafakât, 1) Allah Resûlü gibi bütün peygamberlerin tebliğinde hep zayıfı koruma ve onun hakkını ihlâl etmeme prensibi vardır. Bu yüzden onların etrafında ilk toplananlar, köleler, fakirler gibi toplumun zayıf ve istismara açık grupları olmuştur.

Geçmişte ve günümüz dünyasında, insan olduğu gerçeği göz ardı edilerek en çok istismara maruz kalan kadındır. Tıpkı câhiliye döneminde münafıkların reisi olan Abdullah b. Übey"in cariyesini para kazanmak için zina yapmaya zorlaması gibi (Müslim, Tefsîr, 26). Kur"an bu istismara, bu hayâsızlığa şöyle buyurmuştur: “iffetli olmak isteyen cariyelerinizi dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek amacıyla fuhşa zorlamayın” (Nûr, 33). 

Zayıf ve güçsüz durumlarından yararlanılan, masumiyetleri kullanılan kişiler arasında çocuklar da bulunmaktadır. Aynı şekilde onlar da kimi zaman fiziksel, psikolojik ve cinsel istismara maruz kalmaktadır.

Ucuz işgücü adına ağır şartlarda az bir ücretle çalıştırılan işçilerin ve amelelerin hakları da ihlâl edilmektedir. “İşçiye, ücretini teri kurumadan önce veriniz.” (İbn Mâce, Rühûn, 4) buyurarak Hz. Muhammed (sav)’in işçilerine ücretini vermeyenlerin kıyamet gününde Allah’ı karşılarına alacaklarını haber vermiştir. ( Buhârî, İcâre, 10)  Sosyal statüsü ne olursa olsun bütün insanları eşit gören, onları maddî özelliklerine göre değil ancak Allah’a bağlılıklarına ve samimi inançlarına göre üstün tutan (Hucurât,13) İslâm Dini, bu tür istismarların önünü tamamen kapatmıştır.

İnsanların dini duygularını kullanarak haksız kazanç elde eden dilenciler de bir istismarcıdır. “Allah rızası için.” diyerek el açan bu kişiler, aynı zamanda insanların samimi inançlarını da istismar etmekte, kendi çıkarlarına Allah’ın ismini alet etmektedirler. Bu nedenle Allah Resûlü, “Az olsun çok olsun, servetine servet katmak için başkalarından dilenen kişi, kor ateş dilenir.” (Müslim, Zekât, 105) diyerek dilencilikten sakındırmıştır.

Değerlerin istismarının en ağır şekli, dinin ve dinî değerlerin kötüye kullanılmasıdır. Din istismarının en kötü ve aynı zamanda en tehlikeli şekli, Allah’ın Kitabı’nın ve Resûlullah’ın istismar edilmesidir. Kur"ân-ı Kerîm, Allah’a verdikleri sözü ve yemini az bir karşılığa değişen (Âl-i İmrân, 77) ve kendi menfaatleri için Tevrat’taki bazı âyetleri görmezden gelen, hatta bilerek tahrif edenlerin (Mâide, 41) din istismarı yaptığını ortaya koymuştur. Ayrıca daha önce kendilerine kitap verilenlerin, kimi zaman âyetleri keyfî biçimde yorumlayarak asıl mânâlarından saptırdıklarına, kimi zaman da lafızları değiştirerek kutsal kitapların ilk ve asıl hâlini bozduklarına dikkat çekmiştir (Bakara, 75). 

Hadisler ise çok daha fazla istismara uğramıştır. Kimi siyasî ve itikadî mezheplerin yanı sıra, şahsî çıkar elde etmek isteyen bazı kötü niyetli kimselerle İslâm’a zarar vermek isteyen kişi ve gruplar tarafından da hadisler uydurulmuş, Allah Resûlü’ne, söylemediği sözler isnat edilmişlerdir. Daha da ilginç olanı bazı dindar kimselerin dahi insanları iyiliğe teşvik ve günahlardan sakındırma maksadıyla Resûlullah"a söylemediği sözler atfetmekten çekinmeyip hadis uydurmalarıdır.

Hangi niyetle olursa olsun Hz. Peygamber adına yalan söyleyerek, insanları aldatarak hadis uydurmak asla haklı görülemez. Allah Resûlü bir hadisinde sözlerini istismar etmek isteyen kimselere şu uyarıyı yapmıştır: “Her kim benim adıma bilerek yalan söylerse, cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Müslim, Mukaddime, 2). 

Günümüze gelecek olursak; Allah’ı, Kitabı’nı, Peygamberi’ni veya dinini çıkarlarına alet etmek isteyenler yok mudur? Maalesef din kisvesi altında, üstelik yaptıklarının yanlış olduğunu bile bile, sihir, büyü, fal, üfürükçülük gibi dine aykırı olan her şeyi yapan ve bundan kazanç elde edenler, bilinçsiz insanları sömürenler hiç de az değildir.

Her ne şekilde olursa olsun istismar, samimi ve ihlâslı bir mümine yakışmayacak, sakınılması gereken, bir tutumdur. Zira Resûlullah, “...Dini dünyaya alet eden insan ne kötüdür!... Arzu ve isteklerinin kendisini saptırdığı insan ne kötüdür!” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 17) buyurmuştur.

İstismarın her çeşidinin, kötü, çirkin, aşağılık bir davranış olduğu herkesin malumudur. İstismarın kötülük derecesi ise, kişi ve toplumlara verdiği zarar ve sıkıntı oranıyla doğru orantılıdır. Kur'an-ı Kerim bizleri şöyle uyarıyor: ‘‘Sakın, aldatan sizi Allah ile aldatmasın!’’ (Lukman, 33, Fátır, 5; Hadid, 14). Allah ile aldatma ve aldanmada fail haşa, Allah değildir. Fail, şeytan başta olmak üzere avaneleridir. Allah ile aldatmada; Allah, Peygamber, Kur’an… esas failler tarafından kullanılan bir araçtır. Bunu tarihten günümüze güç devşirmek, menfaat temin etmek, sömürmek ve semirmek için yapagelmişlerdir.

Yukarıdaki ayetler ve hadis-i şeriflerden de anlıyoruz ki, milli ve manevi değerlerin ve mukaddesatın, menfaat ve rant elde etme aracı yapılmasından daha kötü bir şey olamaz. Bunu Müslümanım diyen yapamaz ve yapmamalı. Müslüman ne aldatan de aldanan ve ne de istismarcı olmalı.

Ali Rıza Tahiroğlu

                                                                                                                DİB. Başkanlık Müftüsü