Sayın Okurlar;

Ahlak kavramı, temelde ve genel anlamda, insanın özünü oluşturur. Bir insan için yüce Allah’ın en büyük ihsanı, iyi ahlaktır. Güzel bir yüz ya da nazlı bir davranış bile kalplerde kötüyse, bilinmelidir ki bu vaziyet, fena ahlakı asla gizleyemez. İnsanoğlunda ahlak, insanla beraber onun içinde doğar. Ahlak; duygularımızı, ihtiraslarımızı, hiddetimizi devamlı kontrol eder. İşte bunun için ahlak, cemiyetin temelidir. Ahlak, sanatta olduğu gibi konuşmakla bir değer kazanmaz, yaşanarak olur.

Sayın Okurlar;

Hayatında her kim olursa olsun, ahlakını düzeltmeyenin zaten yaşarken yeri boştur. Merdiven altı, kaldırım üstü ahlakla bir şey arayan düşünce, bilinmelidir ki dünyada hiç olmamış ve olmayacak bir şeyi aramaktadır. Önemli olan, ahlak “müspeti görebilen, tefrik eden” ahlaktır. Hümanist düşünen insancıl ahlak, evvela insanı esas alır, insanı düşünür, insanı yaşar. Bu vaziyet, bir nevi kendi kendini denetleme olayıdır. Dünyadaki bütün filozofların fikirlerinde “Akılsız duruma düşmemek ve hayvani duygulara kapılmamak ilkesi vardır.” Nitekim, akıl katmanları, akıl çapları zayıf olan beyinlerde doğruyu, güzeli, iyiyi mercekle arasanız yine bulamazsınız. Halk arasında “Veren el, alan elden üstündür.” Diyor. Veren el, ahlaken düşükse buna ne diyeceğiz? Ani düşüncelerle bunun için bir yere varılmaz, yine bunun için ani, hissi düşüncelere itibar edilmez. İnsan zihinseldir, bunun için de mutlaka beşeri aklı kullanmak zorundadır. Örneğin; ÇİFT KARAKTERLİ BİR AHLAK YAPISI BUNU TEKE İNDİRMEZSE ÖMRÜ BİLLAH SIKINTIDAN KURTULMAZ. Yani yanlış ahlakta ve çift karakterlilikte başarı olmaz. Düzgün, asil, eğitimli ahlakta her zaman kendini geliştirme ve faydalı olma hali mevcuttur. Grupta (bireysel ahlak, siyasal ahlak, toplumsal ahlak) inceleniyorsa, başı toplumsal ahlak çeker. Dünya siyaset tarihinde de görülmüştür ki siyaset ahlakının özü, toplumsal ahlaktan geçer. Önemli olan, insanın ortaya koyduğu güzel ahlaktaki kalıcı olan insanlığıdır. İnsanların, insanlığı yaşatmadığı yerde, insan boş gelir boş gider.