Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği tarafından Afet ve Kentsel Dönüşüm, Deprem Yapı Güvenliği ve Türkiye Gerçeği, Bolu’nun Deprem Tehlikesi ve Riski, Deprem Öncesi ve Sonrası Ekonomi başlıkları altında  “Bolu ve Deprem Gerçeği” paneli düzenlendi.

Haber: Ebru Buket Dönmez

Panele, Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Karakuş Candan, İnşaat Mühendisleri Odası Kurulu Sekreteri Özer Akkuş, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Özmen, Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Türker Ateş ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Bolu İl Koordinasyon Kurulu üyeleri katıldı.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Bolu İl Koordinasyon Kurulu tarafından düzenlenen  ‘Bolu ve Deprem Gerçeği’ konulu panel Bolu Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi.

Panelin açılış konuşmasını yapan TMMOB Bolu İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Erol Perçin, “Afetlerin yarattığı yıkımın temelini irdeleyen bir yerden, depremin, sonrasından ziyade öncesini konuşan bir anlayışla, sorunları tespit eden, çözümüne bilim ve teknik izinde önermede bulunan ilk buluşma niteliğindedir.

Afetler sonucu açığa çıkan yıkımın azaltılması yanında esasen tartışılması gereken afet öncesi atılması gereken adımlardır. Bundan sonraki olası depremlere hazırlıklı olunması için atılacak adımların, kent düzleminde ve tüm paydaşlarıyla, en geniş şekilde tartışılmasına buradaki bir aradalığımızın katkısı olacağını düşünüyorum.” şeklinde konuştu.

“KÖKLÜ ÖNLEMLER BİR TÜRLÜ ALINMIYOR”

Perçin, depremin yol açacağı can kayıplarını ve hasarlarını en aza indirecek önlemlerin hala alınmadığına işaret ederek; “Ülkemiz topraklarının %92’sinin deprem tehlikesi altında olduğunu, % 66’sının ise birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer aldığını; ülke nüfusumuzun yüzde 70`inin deprem tehlikesi altında yaşadığını hepimiz biliyoruz. Yine hepimizin bildiği gibi, güvenli ve sağlıklı yapılarda yaşama hakkı en temel insan hakları arasındadır. Vatandaşlarının sağlıklı ve güvenlikli yapılarda barınmasını sağlamak bir devletin asli görevleri arasındadır. Buna rağmen depremin yol açacağı can kayıplarını ve hasarlarını en aza indirecek.” dedi.

“SÖZLER VERİLİYOR, YARALARIN SARILACAĞI SÖYLENİYOR”

Türkiye’de yaşanan büyük depremleri de hatırlatan Perçin; “1939 yılında Kuzey Anadolu fay hattının ürettiği ve 33.000 insanımızın ölümüne neden olan Erzincan Depreminden 1999 Gölcük ve Düzce depremlerine, 2011 Van Depreminden, İzmir depremine… Her depremden sonra sözler veriliyor, yaraların sarılacağı söyleniyor. Kalıcı önlemlerin alınacağı dile getiriliyor. Fakat gündemin değişmesiyle rutine dönülüyor. Rant hırsı, akla, bilime ve tekniğe, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı mesleklerinin gereklerine, insan yaşamına galip geliyor. Siyasi kararlılık gösterilmiyor.” ifadelerini kullandı.

“YAPI STOKUNDA GÖZLE GÖRÜNÜR BİR İYİLEŞTİRME YAPILAMADI”    

Erol Perçin, Kentsel dönüşüm ve yapı denetim yasası ile ilgili de paylaşım yaparak; “Kentsel Dönüşüm gibi son derece gerekli bir mücadele aracı, afet riski taşıyan yapıların güçlendirme yoluyla depreme dayanıklı hale getirilmesi ya da yıkılıp yeni deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa edilmesi gibi amaçlara hizmet etmesi beklenirken kent merkezlerindeki eski yerleşimlerin rant alanlarına dönüştürülmesinin yasal zemini oldu. Yapı Denetim Yasası çıkarıldı. Kamusal olması gereken yapıların denetimi işi, ticari firmalar olan yapı denetim kuruluşlarına teslim edildi. Odalarımızın kamu yararı anlayışıyla yerine getirdikleri üyeleri üzerindeki denetim ve gözetim sorumluluğu mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme hizmetleri yapı denetim süreçlerinden dışlandı.” diye konuştu.

 “DEPREME HAZIRLIKLI OLMAK BÜTÜNÜYLE BİR DEVLET POLİTİKASIDIR”

Kentimizin de doğrudan etkilendiği 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden alınması gereken en büyük ders, coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların insanlar için büyük tehdit oluşturduğuydu” diyerek; “Ama ne yazık ki “imar barışı” adı altında çoğunluğu hiç mühendislik hizmeti almamış 10 milyonun üzerinde yapı kayıt altına alındı.  Depreme hazırlıklı olmak yer seçiminden başlayarak imar planlarının afet riskine göre hazırlanmasına, içinde yaşadığımız binaların tasarım, inşa, denetim ve bakım süreçlerine, halkın deprem konusunda eğitilmesine, deprem öncesi, deprem esnası ve sonrasında yapılacak çalışmalara kadar geniş bir halkayı kapsıyor.Bu halkanın herhangi birindeki zayıflık, diğer önemleri de işe yaramaz hale getirmektedir. Dolayısıyla depreme hazırlıklı olmak bütünüyle bir devlet politikasıdır. Ülkeyi ve toplumu depreme karşı hazırlıklı hale getirmek siyasi iktidardan başlayarak devlet kurumlarının ve yerel yönetimlerin ortak sorumluluğudur.

“YAPILARDAKİ RİSKLERİN GİDERİLMESİ ÇALIŞMALARI İVEDİLİKLE BAŞLATILMALIDIR”

Ülkemizin deprem ve afet planları geliştirilmeli, deprem zararlarını azaltma önlemleri, İmar Yasası ve diğer ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent planlaması, yapı üretimi ve yapı denetimi konusu bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı, ülkemiz yapı stokunda gerekli mühendislik incelemeleri yapılarak riskli yapılardaki risklerin giderilmesi çalışmaları ivedilikle başlatılmalıdır. Yapı Denetimi ile ilgili kamusal yapılanmalarda TMMOB ve bağlı Odalar, görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanarak temsil edilmelidir. Ülkemizde her doğa olayının bir felakete dönüşmesinin ardında, daha fazla rant uğruna insan yaşamını ve bilimsel gerçekleri hiçe sayan, piyasa güçlerinin çıkarlarını halkın çıkarlarının üstünde gören siyasal yaklaşımlar yatmaktadır. Çözüm ise toplumcu politikalardan başka bir şey değildir!” ifadelerine yer verdi.

“HER AFETİN ARKASINDA BİR POLİTİKA VARDIR”

Mimarlar Odası Ankara Şube Yönetim Kurulu Başkanı Tezcan Karakuş Candan, her afetin arkasında bir politika olduğunu savurarak;  “Karşımıza çıkan her afet, bu politikaların bir ürünüdür. Afet kavramı artık heyelan, deprem, tsunami için kullanılmıyor. Afet ve doğa olayları diye ikiye ayrılıyor. Yönetenler bilimin ve tekniğin gerekliliğini yerine getirmiyor. Doğa olaylarını afete dönüştürenler Türkiye’nin fay hatlarını dikkate almayanlardır” şeklinde konuştu.

“DEPREM YAŞAMIMIZIN BİR GERÇEĞİ”

Depremin bilinen bir gerçek olduğunu vurgulayan  İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Sekreteri Özer Akkuş, “ Ülke coğrafyamızın yüzde 60’ından fazlası fay hattına sahip. Deprem, yaşamımızın bir gerçeği. Depremler bazen medeniyetleri yok etmiş bazen yeni medeniyetleri başlatmış. Esasında baş edilmesi çok da zor değil. Biz depreme dair her şeyi konuştuk, tartıştık, bildik ve öğrendik. Sorunumuz hayata geçirme ve aldığımız kararları uygulama konusunda yaşıyoruz. Bütün idarecilerin, siyasetçilerin görevi devralma zamanıdır” dedi.

BOLU İÇİN DEPREM MASTER PLANI HAZIRLANMALI

Bolu’nun deprem geçmişi ile ilgili bilgiler veren Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Özmen, “Depremi ne kadar unutmak istesek de deprem kendisini bize hatırlatıyor. Üzerinde bulunduğumuz yer kabuğu stabil değil. Depremden etkilenme olasılığı en çok olan yerlerden birisi Bolu. Kuzey Anadolu Fay Hattı, hem Türkiye’nin hem dünyanın en aktif faylarından biridir. 1900’lü yıllardan itibaren meydana gelen depremlere bakıldığı zaman ortalama olarak her 6-7 yılda bir 7 ve üzeri bir depremin meydana geldiğini görüyoruz. Yılda bir veya iki tane 6 büyüklüğünde depremler meydana gelmekte. 1900’lü yıllardan itibaren Bolu’da bin 313 adet 3 ve üzeri depremin meydana geldiğini biliyoruz. 4-5 arası büyüklüğünde 88 tane deprem oldu. 97 tane de 4’ten büyük deprem oldu. Bolu için mutlaka bir deprem master planının hazırlanması gerekir. Deprem riski açısından, zemin açısından, yapı stoku açısından nasıl olduğu ortaya koyulmalı. Ardından çözüm yollarının neler olacağını deprem master planının sonucunda ortaya koyulması oldukça yararlı olacaktır” ifadelerini kullandı.

“DEPREM İŞ DÜNYASI İÇİN BÜYÜK BİR KRİZ”        

Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Türker Ateş; “ Bolu deprem bölgesinde.  Deprem iş dünyası açısında bir kriz. Ülkemiz  yaklaşık 800 milyar dolar civarında gayri safi milli hasılası olan gelişen bir ülke. Dünyada da ilk 20 içerisinde hem satın alma paritesi hem de gayri safi milli hasla ile. Dolayasıyla gelişen büyüyen ülkeleri deprem gibi krizler çok etkiliyor. Deprem ticaretin, nüfusun, yapılanmanın yoğun olduğu çatı ve alanı da büyükse ülkede büyük etkiler yaratabiliyor. Böyle krizlerde finansman sıkıntısı yaşıyorsunuz, finasmanı yönetmeniz zorlaşıyor, hasarınızı nereden telafi edeceksiniz. Yarının garantisi yok. Ölçeği bilmiyorsunuz, Türkiye ekonomisinin en lokomotif bölgesinde ticaret yapıyorsunuz. Ülke ve şirketler nereye gidecek bilmiyorsunuz. Önce can mı mal mı? İkisi arasında tereddütte kalıyorsunuz. Çevrenizde arkadaşlarınız dostlarını iş yaptığınız kişilerin sağlığı iyi mi bilemiyorsunuz. 2021 yılında 21 bin 600 deprem olmuş. Bu yüzden sürekli uyanık olmak zorundayız.”  dedi.

Editör: TE Bilisim