“Doğruluk”, dürüst olmak ve kendi aleyhine bile olsa yalan söylememek anlamına gelir. “Yalan” ise, doğruluğun zıddı olup, hılafı hakikat, gerçeğe uymayan söz demektir.

İçinde yaşadığımız şu dünyada  herkes yalandan şikayet ederken doğruluğa ve dürüstlüğe de atıfta bulunur. Ama ne yazık ki,  bu yalanın toplum içerisinde yaygınlaşmasını da biz insanlar yaparız. Herkes dürüstlüğünden dem vururken bile yalana bulaşır.

Her konuda önderimiz ve  örneğimiz olan Hz. Peygamber, hayatı boyunca doğru yaşamış ve daha peygamber olmadan “Muhammedü"l-Emîn” sıfatını almıştır. Daha sonra peygamberliği döneminde ise Allah (cc), “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hûd, 11/112.) buyurmuş ve dosdoğru bir hayat yaşayarak, biz ümmetine de her fırsatta doğruluğu emretmiş ve bir soru üzerine bahabeye “Allah"a inandım de, sonra dosdoğru ol!” tavsiyede bulunmuştur (Müslim, Îmân, 62). Nitekim Resûlullah (sav) doğruluğun iyiliğe, iyiliğin de kişiyi cennete götüreceğini şu sözlerle ifade buyurmuştur: “Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk (insanı) iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında "doğru/sıddîk" olarak tescillenir. Yalandan sakının! Çünkü yalan (insanı) kötülüğe, kötülük de cehenneme götürür. Kişi devamlı yalan söyler, yalan peşinde koşarsa Allah katında "yalancı/kezzâb" olarak tescillenir.”  (Müslim, Birr, 105).

İslâm dininde, Allah"a ve Peygamberi"ne inanarak özü sözü bir olanlar anlamında “sadıklar” için çeşitli mükâfatlar hazırlanmıştır. (Hadîd, 57/19). Zira imanla doğruluk arasındaki sıkı bağ vardır. Başta insanın Rabbine karşı sadık olmasını, O"nu tasdik etmesini, sonra da niyet ve eylemleriyle tutarlı ve doğru bir yol izlemesini gerektirmektedir. Ancak bu şekilde sırât-ı müstakîme (Fâtiha, 1/6). yani dosdoğru yola ulaşılabilir.

Hz. Peygamber, “Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” (İbn Hanbel, II, 349) buyurmuş, “Mümin yalan söyler mi?” sorusuna ise şu cevabı vermiştir: “Konuştuğu zaman yalan söyleyen kimse, Allah"a ve âhiret gününe (tam mânâsıyla) inanmamıştır.” (Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-ummâl, III, 874).

Yalan, fıtrata aykırı olduğu için, müminin kalbi yalandan rahatsız olur, doğruluktan ise huzur bulur.(Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60). Resûlüllah (sav) bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir: “Seni şüphelendireni bırak, şüphelendirmeyene bak. Çünkü doğruluk kalbin (tereddütsüz biçimde) huzura ermesidir. Yalancılık ise şüpheden ibarettir.”(Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme,60). İnsan her duyduğunu dile getirmede acele etmemelidir. Aksi hâlde buna yalanın karışma ihtimali çok yüksektir. Allah Resûlü (sav) insanları bu duruma düşmekten şu sözleri ile uyarmaktadır: “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter!”  (Ebû Dâvûd, Edeb, 80).

Söz ve davranışlarıyla ümmeti için “en güzel örnek” olan Sevgili Peygamberimiz, kendisi yalandan uzak durduğu gibi, müminlere de yalanı yasaklamış, yanında birisi yalan söylese o kişinin hemen tevbe edip günahından arınmasını istemiştir(Tirmizî, Birr, 46). Çünkü Hz. Peygamber, yalan söyleyen kişinin münafıklığın üç alâmetinden birini taşıdığını haber vermektedir: “Münafığın alâmeti üçtür: Söz söylediği zaman yalan söyler, vaad ettiği vakit  sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder.” (Buhârî, Edeb, 69). Bununla birlikte Efendimiz (sav) yalanın insan ilişkilerine verdiği zararı şöyle dile getirmektedir: “Bir konuda seni tasdik ettiği (sana inandığı) hâlde kardeşine yalan söylemen ne kadar büyük bir ihanettir!”  (Ebû Dâvûd, Edeb, 71).

Hz. Muhammed (sav),yalan konusunda çok hassas davranmıştır, şakasını bile yasaklamıştır. Nitekim bir defasında Resûlullah (sav), bir annenin çocuğunu çağırıp, “Gel sana bir şey vereceğim.” dediğini işitince kadına, “Ona ne vereceksin?” diye sormuş, “Kuru hurma.” cevabını alınca da şöyle buyurmuştur: “Dikkatli ol, ona bir şey vermemiş olsaydın, bu senin için bir yalan olarak yazılacaktı.”  (Ebû Dâvûd, Edeb, 80). Öte yandan Allah Resûlü (sav), “Yalancılıktan kaçının. Çünkü ister ciddi olsun, isterse şaka yollu olsun yalan söylemek Müslüman"a yakışmaz.” buyurarak yalanın ne kadar kötü bir davranış olduğunu vurgulamıştır (İbn Mâce, Sünnet, 7). O, doğru sözlülük konusunda o kadar titizdir ki, “İnsanları güldürmek için yalan söyleyen kimselere yazıklar olsun.” buyurarak, (Ebû Dâvûd, Edeb, 80) şaka yaparak da olsa bir insanın yalanı terk etmediği sürece tam anlamıyla mümin olamayacağını haber vermiştir. (İbn Hanbel, II, 353). Bir başka hadişlerinde ise; oruçlu olduğu hâlde yalanı terk etmeyen şahısların aç ve susuz kalmalarına Allah"ın ihtiyacı olmadığını bildirmiştir. (Buhârî, Savm, Böylelerinin oruçtan nasibi sadece aç ve susuz kalmak olabilir. (Dârimî, Rikâk, 12). Oysa başta namaz (Ankebût, 29/45) ve oruç (Bakara, 2/183)  gibi ibadetler, Müslümanları daha iyi bir kul olmaya sevk etmelidir.

Doğruluk ve dürüstlük sosyal hayatta da çok önemlidir. İnsani ilişkilerde, şahitlik, alışveriş ve ticaret… gibi konularda son derece önemlidir. Sevgili Peygamberimiz, büyük günahların en büyüğünü sayarken Allah"a şirk koşmayı ve anne-babaya itaatsizliği zikrettikten sonra birden doğrularak, “İyi dinleyin bir de yalan söylemek ve yalan şahitlik yapmaktır.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 6).

Doğruluk ve dürüstlük ticaret hayatının da vazgeçilmezidir. Hz. Peygamber (sav), “Eğer bir satıcı, doğru söyler ve gerekli açıklamalarda bulunursa, alışverişi bereketlendirilir. Eğer yalan söyler ve kusurları gizlerse, alışverişinin bereketi yok olur.” (Nesâî, Büyû’, 4) buyurmuş ve müminleri alışveriş esnasında yalan yere yemin etmekten de özellikle sakındırmış, Allah"ın kıyamet gününde, yalan yere yeminlerle malını satmaya çalışan kimselerin yüzüne bakmayacağını ve onlarla konuşmayacağını haber vermiştir. (Müslim, Îmân, 171).

Yalan, hakikatte insanın hem dünyasını hem de ahiretini mahveder. Bazı yalanlar ise çok daha ağır sonuçlar doğurur. Bunların başında Allah’a yalan isnat etmek gelir. Kur"ân-ı Kerîm, bu tür kimseleri, “Bak nasıl da Allah hakkında yalan uyduruyorlar. Bu, apaçık bir günah olarak onlara yeter.” diyerek uyarmıştır (Nisâ, 4/50), “Halbuki Allah"a karşı yalan uydurandan veya onun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir!” (Yûnus, 10/17), Allah onlara lânet etmiş, (Hûd, 11/18), kıyamet gününde yüzlerinin kapkara kesileceğini bildirmiştir. (Zümer, 39/60) ve onlar asla kurtuluşa da eremeyeceklerdir (Yûnus, 10/69) buyurulmuştur.

İkinci sırada ise Hz. Peygamber’e yalan isnat etmektir. Bu da çok büyük bir günahtır. Peygamberimiz (sav); “Kim benim adıma kasten yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın.” sözleriyle de yalancıları uyarmıştır. (Buhârî, Cenâiz, 33).

Doğru söylemek kolay değildir. Bazen sıkıntı doğurur, bazen de zarar ettirir. Ama neticede  Allah’ın rızasını ve cennetini kazandırır. Çünkü Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur; “Siz bana altı şeyi garanti edin, ben de size cenneti garanti edeyim.” buyurmuş ve ilk sırada, “Konuştuğunuz zaman doğru söyleyin.” ilkesini zikretmiştir. (İbn Hanbel, V, 323).

Bütün bu ayetler ve hadis-i şerifler ışığında doğruluğun ne kadar büyük bir erdem olduğu ve yalanın ise tam zıddı bir o kadar kötü  ve aşağılık bir tutum ve davranış olduğu anlaşılmaktadır. Allah cümlemizi sadıklardan kılsın ve yalan ve yalancılardan muhafaza buyursun! (Amin).

​​​​​​​​​Ali Rıza TAHİROĞLU/Bolu İl Müftüsü