Her pencereden farklı mı bakmak gerek? Kirlenmiş bir camdan temiz bakılamaz mı? Buğulanmış bir camın buğusunu şöyle kazağımızla alsak, gördüğümüz her şey değişir mi? Bulanıklıklar netleşir mi?

Peki ya kapıların ardı… İçeride mi kalmak gerek, dışarıya çıkmak mı? İçeride kalırsak dışarıdakileri kaçırmış olup, dışarıya çıksak içeriyi mi ihmal etmiş oluruz?

Ya duvarlar… Tek renk mi olmalıydı; yoksa istediğinde yıkıp kırabileceğin, içinden geçip gidebileceğin saydamlıkta mı olmalıydı?

Bakış açısı işte tüm bunlar…

Peki nasıl bakmamız gerektiğini belirleyen ne?

Yaşadıklarımız…

Her insanın sergilediği davranış psikolojik olarak yaşadıklarının eseridir.

Her şeye kirli, karanlık bakması öğretilen ya da buna itilen insan temiz bakmayı bilmez. Ama buna itilmiş olsa dahi insan bu karanlıktan çıkmak için çabalamalı, temiz bakmayı öğrenmeli. Bunun için de önce camı temizleyip, kapıdan dışarı çıkmak gerekir.

Bazen de bir duvar çekeriz; hayata, insanlara, kendimize karşı... Konuya göre tuğla, beton, taş, ahşaptan olur bu duvarlar. Bazen göz göre göre birinin gelip o duvarı yıkmasına izin veririz. Bazen de o kadar sağlam öreriz ki; yıkabilene aşk olsun. En zor olanı hiç duvarı olmayandır. Hem içini kolaylıkla görüp istediklerini yaparlar hem de sen her şeyi tüm saydamlığıyla görüp bütün umudunu kaybedersin. Bazen her şeyi bilmek, görmek olmuyor. Fakat bir yandan bilmen, görmen de gerekiyor  -ki- ona göre yapacaklarına yön ver, önlem al.

Tüm bunların genelde hiç ortası olmaz. Ortasını bulabilene ne mutlu.

Çoğu zaman karşımızdaki insana ördüğü duvardan dolayı kızarız. Sebebini araştırmayı denemeyiz hiç.  E bir el atsak da önyargılarımızdan kurtulup, o duvarı düzeltsek? Daha iyi olmaz mı? Camını temizlemesine, dışarı çıkmak istiyorsa çıkmasına yardım etsek, yaralarını kapatması gerekiyorsa kapatsak…

İnsan insanın imtihanıdır derler ya, o misal. Her insan birinin hayatında mutlaka iz bırakıyor. İyi ya da kötü.

Birbirimizde iyi bir iz bırakmaya çaba göstermemiz lazım. Hem kendimizin hem de bir başkasının camını kirletmeyelim, kapının ardında bırakmayalım, asla yıkılmayacak bir duvar örmesine sebep olmayalım. Evet, dünya özellikle günümüzde beter bir hal aldı. Ama dünyayı bu hale getiren de bizler değil miyiz zaten…

Düzeltmekte bizim elimizde. Pes etmeden, ben tek başıma ne yapabilirim demeden elimizden geleni yaparak. Kime ne kadar kızsak da… Böyle yaparak bir şey kaybetmeyiz. Aksine; iyi niyetimizi, merhametimizi, saygımızı kaybetmemiş oluruz. Bu bizim orta yolu bulmamıza da yardımcı olur.

Ve en önemlisi; camın başkası tarafından kirletilmiş, kapının ardında kalmış, duvarların yıkılmışsa asla ben bu camı nasıl temizleyeceğim, kapıdan dışarı nasıl çıkacağım, yıkılan duvarı tekrar nasıl öreceğim diye pes etme. Al eline bezi, temizle camını. Temizlenmiyor mu? Yenisi taktır. Aç camını, çiçek kokularına içine çek, esen rüzgarı hisset. Saksılarla donat pencerenin önünü. Kapıdan dışarı çıkamıyorsan gerekiyorsa sök o kapıyı, baka baka dışarıya alıştır kendini. Alışınca da bir saniye bile bekleme. Duvarını ör ama bu seni o duvarın içine hapsetmesin. Malzemeni ona göre seç.

Bunları yaparken ne kendine, ne sevdiklerine zarar vermeden yap. Orta yolu bul.