8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜN ARDINDAN “KADIN”

Yüce Allah (cc), Hz. Âdem'i ve eşini yarattıktan sonra onları cennetine koymuş, diledikleri gibi yiyip içmelerine izin vermiş fakat ağaçlardan birinin meyvesini yememelerini istemişti.( Bakara,35) Şeytan akıllarını çelmiş, onlarda melek olma ya da sonsuzluğa erişme arzusu uyandırarak yasak ağacın meyvesinden yemelerine neden olmuştur.(A’râf,20-21) “Şeytan onların ayaklarını kaydırmış.” (Bakara,36) “Onları kandırarak yasağa sürüklemişti.” (A’râf,22) Burada Kur'an'ın bizlere verdiği mesaj son derece açıktır: Hz. Âdem'i ve Havva'yı birlikte ayartan şeytan idi! Kur'an, bir ayetinde sadece Hz. Âdem'i eleştirirken(Tâ-Hâ, 121) hiçbir ayette Hz. Havva'yı tek başına suçlamamıştır. Nitekim Allah onları birbirlerine karşı değil, şeytana karşı uyarmış ve “Ey Âdem! Şüphesiz ki bu (şeytan) senin ve eşinin düşmanıdır.” demişti.( Tâ-Hâ,117) Sonuçta Hz. Âdem ve Hz. Havva, birlikte kanmış, birlikte hata işlemiş, birlikte pişman olup tövbe etmiş ve yeryüzü hayatına birlikte gönderilmişlerdi.(Bakara,36-38)

Kur’an’daki bu gerçeğe rağmen insanlığın kadın hakkındaki olumsuz yargısı, Hz. Âdem'i aldatanın, eşi Hz. Havva olduğu gibi bir inanışa dayandırılmıştır.(Kitâb-ı Mukaddes, Yaratılış 3/6, 12) Hâlbuki Yüce Allah’ın, “Sizden erkek olsun kadın olsun, hiçbir çalışanın amelini karşılıksız bırakmayacağım.” ( Âl-i İmrân, 195) derken, kadını ve erkeği eşit mükâfatlandırmayı vaad ettiğini görmek gerekir. “Hırsız erkek ile hırsız kadın…”,( Mâide,38) “Zina eden kadın ve zina eden erkek…”(Nûr,2) buyurarak günahtan bahsederken her iki cinsi de ayrı ayrı zikrettiğini ve ceza verirken de eşit davranacağını anlamak gerekir. “Mümin erkeklere söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar.” (Nûr,30) emrinin hemen ardından, “Mümin kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar.”( Nûr,31) emri, her iki cinsin de aynı olduğunu düşündürür.

Peygamber Efendimizin de kadın konusunda bize verdiği mesaj, “Kadınlar, erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yarıdır.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 94) der. Allah'ın Resûlü kadını ve erkeği ayrıştırmıyor, aksine bütünleştiriyor. Tıpkı Allah (cc) ın, eşleri tanımlarken, “Onlar size örtüdürler, siz de onlara örtüsünüz.” ( Bakara,187) buyurduğu gibi!

Allah kadını ve erkeği, güzellikleri paylaşmak ve zorlukları göğüslemek için yan yana var etmiş, dünya imtihanı başarıyla verebilmek için birbirlerine yardımcı olmalarını istemiştir. “İman eden erkekler ve iman eden kadınlar birbirlerinin dostudurlar.” (Tevbe,71-72) buyurarak iyi işlere ortak onları halinde cennet nimetleri ile ödüllendireceğini anlatmıştır. “Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir.” diye başlayan ayetlerinde, kötülükte işbirliği yaptıklarında cehennemde de bir arada ceza göreceklerini haber vermiştir.( Tevbe, 67-68)

Yine Peygamberimiz (sav),“...Dikkat edin! Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır...” (Tirmizî, Radâ, 11) buyurarak “hak” konusunun altını çizmiştir.

Hz. Peygamber (sav), temel insanî haklarını kullanma konusunda kadına engel olmuyor, ondan sadece kadınlık onurunu zedelemeyecek şekilde davranmasını istiyordu. Allah, kendisine ve çevresine karşı sorumluluklarını öğrenmesi için kadının eğitimine özel önem veriyor,( Müslim, Birr,152) fikirlerine değer vererek dinliyor, mahrem sorularını bile cevapsız bırakmıyordu.(  Buhârî, Talâk, 4) Kısacası hayatın doğal akışı içinde kadını dışlamıyor ve ona hak ettiği değeri veriyordu.

Sevgili Peygamberimiz, cemaatinden kadınları uzaklaştırmaz, Sabah namazının alacakaranlık vaktinde bile inanmış hanımlar onun arkasında namaz kılmaya gelirlerdi.( Buhârî,Mevâkîtü’s-salât,27) Yatsı namazı için gece mescide gelmek istediklerinde kocalarının onlara engel olmamasını isterdi.( Buhârî, Ezân, 16) “Allah'ın kadın kullarının Allah'ın mescitlerine gelmelerine engel olmayınız.” ( Buhârî, Cum’a, 13) buyururken de verdiği mesaj aynıydı: Kadın da erkek gibi Allah'ın kuludur.

Yine sevgili Peygamberimiz (sav), “...Sizin en hayırlınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır.” (Tirmizî, Radâ, 11) buyuruyordu. Âdemoğlu için iyi bir eşe sahip olmanın ne büyük bir nimet olduğunu hatırlatıyor, onun bu nimetin kıymetini bilmesini istiyordu. “Allah, bir kimseye iyi bir hanım vermişse, dininin yarısında ona yardım etmiş demektir. Artık diğer yarısı için de, Allah'a karşı kendisine çeki düzen versin.” (Hâkim, Müstedrek, III, 1009 (2/161) buyururken, güzel ahlaklı bir kadının mânevî anlamdaki desteğini çok önemsiyordu. Bir gün Hz. Ömer'e, “Kişinin sahip olabileceği en hayırlı hazineyi sana söyleyeyim mi?” dedikten sonra, saliha bir kadını tarif etmişti Allah'ın Resûlü: “(Kocası) yüzüne baktığında ona huzur veren, ondan bir şey istediğinde yerine getiren ve kocasının yokluğunda onun saygınlığını koruyan saliha bir kadın!” (Ebû Dâvûd, Zekât, 32)

Diğer taraftan Hz. Peygamber, kendilerini ibadete adadıkları için veya başka bir sebeple hanımlarını ihmal edenleri ikaz ediyordu.(Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 27) Hz. Peygamber hanımları “Allah'ın emaneti” olarak görür ve “... Kadınlar hakkında Allah'tan korkun. Çünkü siz, onları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve Allah'ın adını anarak (nikâh kıyıp) kendinize helâl kıldınız.” (Müslim, Hac, 147) buyurmuştu.

Yine Peygamber Efendimizin, güçlünün zayıfı ezdiği bir toplumda “Allah'ım, ben iki zayıfın; yetimin ve kadının hakkına el uzatılmasını yasaklıyorum.” ( İbn Mâce, Edeb, 6) buyurarak yetim ve kadını koruma altına almıştır.

Hz. Peygamber'in bizzat varlığı, kadın için huzurun ve güvenin garantisi idi. Oysa Allah Resûlü'nün ahirete irtihalinin ardından kadın konusunda yaşanan gelişmeler beklendiği gibi olmadığını Abdullah b. Ömer şöyle itiraf ediyordu: “Biz Hz. Peygamber zamanında hakkımızda vahiy iner de azarlanırız korkusuyla kadınlarımıza karşı kötü söz söyleyemez ve istediğimiz gibi davranamazdık. Ne zaman ki, Hz. Peygamber vefat etti, işte o zaman ağır konuşmaya ve rahatça dilediğimizi yapmaya başladık!”( Buhârî, Nikâh, 81)

Asrı saadetten günümüze doğru; modernitenin kıskacı altında sürekli irtifa kaybeden kadınlık onuru, Abdullah b. Ömer’i doğrular niteliktedir. Kadın; kendisi üzerinde, daha doğrusu bedeni üzerinde oynanan oyunun farkında olup bu düzene bir son vermelidir. Özellikle sanayi devrimi ile beraber, kadını sû-i istimal ederek gayri meşru kazançları ve amaçları  için bir meta gibi görmüşlerdir. Yeri geldiğinde tekstil sanayiinde, yeri geldiğinde kozmetik sanayiinde ve yeri geldiğinde de düdük, tencere ve ıslık çaldırarak kullanmak istemişlerdir. Yani kadının gücünü, nezaketini ve naifliğini en çok kötüye kullanan ve sömüren moderinite olmuştur.

Kimdir kadın?

Kadın, eşrefi mahluk olarak yaratılan, hilafetin, emanetin ve imaretin yarısını üstlenen, ayaklarının altına cennetler serilen ve “ana” olarak isimlendirilen kutsal varlık, aynı zamanda erkeğin de saadet-i seniyesidir. Yeryüzünde iyiliği en çok hak eden kişidir kadın!