Tüm Emekliler Sendikası Bolu Temsilcisi Lütfiye Özkan yaptığı basın açıklaması ile ekonomik duruma işaret ederek, “Gelirlerin paylaşımında, adalette ve eşit yurttaşlık konusunda aynı gemide bulunmuyoruz ama nedense kriz ve borç ödeme konusunda aynı gemide olduğumuz ısrarla söylenmekte ve bunun milli mesele olduğu için hep beraber göğüslemek gerektiği vurgulanmaktadır. Emekli ve emekçiler olarak bunlara inanmıyoruz ve bu söylemlere kesinlikle karnımız toktur. Bu krizi biz yaratmadık kim yarattıysa o kesim gruplar ödesin.” diye konuştu.

 Emekli-Sen Bolu Temsilcisi Lütfiye Özkan tarafından sendika binasında yapılan basın açıklamasına üyelerde eşlik etti. Özkan yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi;

“Ülkede tüm kesimler, pahalılık ve zamlar altında inim inim inlerken mevcut hükümetin başı ülkede “Kriz yok, spekülasyon var” derken, sorunun ne kadar ciddiye alındığını göstermektedir.

Bu krizi sadece dolar krizi, rahip krizi veya dış güçlerin tezgahı demekle tanımlama ve 'milli dava' demekle açıklanamaz. Meselenin özü; tamamen dış finansmana bağlı, üretimi değil borçlanmayı esas alan, ranta ve betona dayalı, dışa bağımlı bir ekonomik modeldir. Dolayısıyla dış kaynakların eskisi kadar ucuz ve sürekli olmaması nedeniyle bu noktaya gelindi. Asıl sorun, uluslararası konjonktür uygunken, yani döviz ucuzken ve faizler düşükken altına girilen büyük borçlardır.

BU BORÇ BİZİM DEĞİL

Bu borç emekçi kesimin borcu değil, aksine yüzde 1’lik kesimin borcudur ve onlar ödemelidir. Gelirlerin paylaşımında, adalette ve eşit yurttaşlık konusunda aynı gemide bulunmuyoruz ama nedense kriz ve borç ödeme konusunda aynı gemide olduğumuz ısrarla söylenmekte ve bunun milli mesele olduğu için hep beraber göğüslemek gerektiği vurgulanmaktadır. Emekli ve emekçiler olarak bunlara inanmıyoruz ve bu söylemlere kesinlikle karnımız toktur.

Diğer taraftan, halka kemer sıkma önerileri yapılırken saray ve çevresi ihtişamlı yaşamını her alanda sürdürmekte, yeni vip uçaklar almakta, kokteyllerinde ismini dahi bilmediğimiz ejder meyveleriyle partiler düzenlemekte, tüm kamu kaynaklarının toplandığı Varlık Fonu’na Cumhurbaşkanı kendince atanmakta, yardımcılığına da damadı getirilmektedir. Böyle bir uygulamanın bırakın demokratik ülkelerde olmasını, Afrika ülkelerinde bile yoktur. Tasarruf yapılacaksa önce devletin Kanal İstanbul gibi yatırımlarından vazgeçmesi gerekmektedir.

Saray burası Türkiye’dir deyip AVM’lerin kiralarını TL’ye çevirmesini isterken, yabancı firmalara köprü, hava alanı, şehir hastaneleri vb. büyük yatırımlar garanti kotasıyla döviz üzerinden olduğu halde, yabancı firmalara bu konuda en ufak bir uyarı bile yapılamamaktadır.

Gece yarısı kamu bankalarının döviz kurunu düşürüp dövizlerin kimlere ve ne kadar satıldığı konusunda herhangi bir açıklama bugüne kadar yapılmadı. Ayrıca bu kriz döneminde milyon seviyesinde hangi firma ve kişiler döviz almış, açıklanması gereken karanlık noktalardır.

ADALET BİRGÜN HERKESE LAZIM OLUR

24 Haziran seçimlerinden sonra tek adam yönetimi hayatın her alanına müdahale etmekte ve AKP kadroları ve dinci cemaatler, kamu kurum ve kuruluşlarını savaş ganimetiymiş gibi parsellemekte, kamu taşınmazlarını “kamu yararına” bahanesiyle dernek ve vakıflara 49 yıllığına kiraya vermektedirler.

Özellikle Milli Eğitim bakanlığında, eğitimin tamamen bu cemaatlere bırakılmış durumdadır. Sırf öğrenciler İmam Hatiplere kaydolsun diye olmadık yöntem ve numaralar çevirmektedirler.

Yılbaşından bu yana TL’nin dolar karşısındaki kaybı yüzde 61 civarındadır. Yıl sonuna kadar nerede duracağı da belli değildir. Resmi enflasyon yüzde 24 ama mutfaktaki enflasyon yüzde 40 ile 50 civarındadır. Ücretlerimiz günden güne erimektedir.

Ağustos 2018 itibariyle açlık sınırı bin 812 TL’dir. Yoksulluk sınırı ise 6 bin 50 TL’dir. Tek kişinin geçimi için 2 bin 225 TL gerekmektedir. Bu tabloda görüleceği gibi 13 milyon 300 bin emeklinin tamamına yakını ve asgari ücret alanların tamamı açlık sınırının altındadır. Bu şartlar altında yaşamını ikame etmeye çalışan insanlar sorunların altında ezilmekte ve kendini yakmakta ve intihar etmektedir. 2017 yılında gerçekleşen 3 bin 69 intihardan 223’ünün geçim sıkıntısından kaynaklandığı görülmüştür.

İflas eden konkordato ilan eden binlerce firma yasaklar nedeniyle açıklama yapamamaktadır. Ağustos 2018’de 954 iş yeri kapanmıştır. 9 ayda kapanan iş yeri sayısı 7 bin 877’dir. Günde ortalama 31 iş yeri kapanmaktadır.

Bu şartlar altında tüm emek ve demokrasi güçlerini krizi yaratanların faturasını emekçilere ezilenlere ve emeklilere çıkartma girişimlerine ve saldırılarına karşı hızla harekete geçmeye, birlikte mücadele yürütmeye ve omuz omuza vermeye çağırıyoruz.

Emekliler olarak diyoruz ki;

  • Son 15 yılın en yüksek enflasyonuna karşı eriyen ücretlerdeki fark acilen telafi edilmeli,
  • Vergideki adaletsizlik giderilmeli, partili/yandaş patronların ana parasını ve vergi borcunu sıfırlayan kararlar derhal iptal edilmeli,
  • Ülkedeki OHAL’in devamı niteliğindeki mülki idarecilere verilen yetkiler iptal edilerek, hukuk ve demokrasi tesis edilmeli,
  • Savaş tamtamlarıyla halk uyutularak krizin faturası emekçilere çıkarılmamalı
  • Saray rejiminin devasa bütçesi, örtülü ödenek ve kamu dışı kaynak kullanımı derhal durdurulmalıdır.

Tekrar haykırıyoruz bu krizi biz yaratmadık kim yarattıysa o kesim gruplar ödesin.”

Editör: TE Bilisim