18 Mart 1915…

Tam 106 yıl önce ecdadımız, Çanakkale’de İtilaf Devletleri’ne karşı büyük bir kahramanlıkla zafer kazandı.

Kahraman ecdadımız tıpkı bir çağı kapatıp yeni bir çağ açan Fatih Sultan Mehmet misali, Çanakkale’de verdiği mücadele ile dünya tarihinin akışını da değiştirdi. Türk milleti, vatanı ve hürriyeti söz konusu olduğunda bir karış dahi toprağını vermemek için canını bile vermeye razı olduğunu verilen bu mücadeleyle tüm dünyaya gösterdi.

Türk’ün azmini, cesaretini, yiğitliğini tüm dünyaya gösteren ecdadımız zor ve kısıtlı şartlara rağmen üstün silahlara cesaret ve inancıyla karşı koydu. Ecdadımız Türk gücüne karşı durulmayacağını bir kez daha kanıtladı.

Bu mucizevi durumlara kısa bir örnek verecek olursak akıllara nice kahraman arasından Seyit  (Seyit Ali Çabuk) Onbaşı ve Nusret Mayın Gemisi gelir. Topçu eri olarak görev yapan Seyit Onbaşı’nın düşmana karşı açtığı yoğun ateşle ve Nusret Mayın Gemisi’nin 7 Mart'ı 8 Mart'a bağlayan gece Nusret Yüzbaşı Tophaneli Hakkı Bey ve Müstahkem Mevkii Mayın Grup Komutanı Yüzbaşı Hafız Nazmi (Akpınar) Bey komutasında düşman gemilerinin projektörlerine aldırmadan, Anadolu yakasındaki Erenköy'de bulunan Karanlık Liman'a mayınlarını bırakmaları sonucu saldırıyı püskürttüler. Ertesi gün denizden ve havadan keşif yapma amacıyla incelemelerde bulunan İngilizler mayınları tüm uğraşlarına rağmen bulamadılar.

Düşman tarafından yapılan saldırılar sonucu tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalanınca, Seyit Onbaşı bir insanın asla tek başına kaldıramayacağı bir yükü, tam 275 kilogramlık top mermilerini inançla, cesaretle, mucizevi bir şekilde sırtlayıp top kundağına yerleştirdi. 3. Atışında Fransız zırhlısı Bouvet’e ağır yara verdi.

Yani mucizevi bir şekilde kendi var güçleriyle düşmana karşı koymayı başardılar.

Kadınlarımız cepheye silah taşıyarak, askerlerimizin yiyecek, giyecek ihtiyacını karşılayarak, cephane imalathanelerine çalışarak destek oldu. Nezahat Onbaşı’nın umudunu kesen erlere söylediği;  “Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, peki ya siz nereye gidiyorsunuz?” cümlesi de kadınlarımızın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.

Kadın-erkek fark etmeksizin bu vatan uğruna bu milletin yapamayacağı şey yoktur.

Bunlar bilinen kahramanlardan sadece bir kısmı. Metrekareye altı bin merminin düştüğü böylesine bir savaşta galip gelip, bu güzel vatanı bizlere emanet ettiler. Nice kahramanlarımız bizler bugünleri görelim, vatan toprağımızdan tek bir parça bile koparılmasın diye kendilerini, ailelerini, ellerindeki tüm imkanlarını feda ettiler. Bizi biz yapan da budur. Şu an fiziksel bir savaşın içinde değiliz evet ama siyasi, ekonomik, bilimsel, teknolojik ve psikolojik bir savaşın içerisindeyiz.

Bize düşen de ecdadımızı örnek almak ve emanete sahip çıkmaktır.

Çünkü bu sancağı onlardan devraldık. Bu yüzden de ülkemizi daha ileriye taşımak, her alanda kendimizi geliştirmek, bu vatana yararlı olmak boynumuzun borcu.

Zaferimiz 106. kez kutlu olsun. Şehitlerimizi ve gazilerimizi şükran ve rahmetle anıyoruz.

O günleri daha da anlamlı kılan bir şiir ile yazımı sonlandırmak istiyorum:

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,

gördüğüm bu tümsek Anadolu’nda,

İstiklal uğrunda, namus yolunda,

Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,

Son vatan parçası geçerken ele,

Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,

Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin

Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,

Bir harbin sonunda, bütün milletin,

Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil Onan