Emekli Piyade Kıdemli Binbaşı, Kıbrıs Gazisi ve TESUD Bolu Şube Başkanı Ahmet Şerafettin Yamaner, 17 Temmuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Bolu’yu ziyaret edişinin 87. yıldönümünün bayram coşkusunda kutlanması gerektiğini söyledi.

“CUMHURBAŞKANI SIFATI İLE İLİMİZİ DE ZİYARET ETMİŞTİR”

Atatürk’ün 87 yıl önce Cumhurbaşkanı sıfatı ile Bolu’yu ziyaret ettiğini vurgulayan Ahmet Şerafettin Yamaner; “Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşının kazanılmasından sonra ülkenin içinde bulunduğu durumu yakından görmek, halkla görüşmeler yapmak, toplumun değişik kesimlerinden vatandaşların genel ve yerel yönetimlere ait şikâyetlerini, istek, dilek ve önerilerini ilk ağızdan dinlemek, yeni tesislerin açılışlarını yapmak vb. amaçlarla yurt içi gezilere çıkar. Bu ziyaretler aynı zamanda yapılan yeniliklerin halka anlatılması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilecek yeni yasaların halkla tartışılıp görüşülmesi, halkın ilgisinin ve tepkisinin ölçülmesi gibi amaçları da kapsamaktadır. Bu kapsamda 87 yıl önce 17 Temmuz 1934 tarihinde Cumhurbaşkanı sıfatı ile ilimizi de ziyaret etmiştir” ifadelerini kullandı.

“GENÇLER ATATÜRK’E OLAN İNANÇ VE BAĞLILIKLARINI HER FIRSATTA DİLE GETİRDİLER”

Yamaner; “Bolu halkı bu ziyaret esnasında Büyük Önderini coşkuyla karşılayarak bağrına basmış, ilimizde bulunduğu süre zarfında O’nu en güzel şekilde ağırlamak için birbiriyle yarışmış, ilimizde bulunduğu süre zarfında misafirperverliğin en güzel örneklerini sergilemiştir. Atatürk, ilimize geldiğinde Fırka dediğimiz tepede (Şimdi Kültür ve Turizm Müdürlüğü Binasının Olduğu Yer) bulunan Halkevinde bir gece misafir edildi. O gece Gazi Mustafa Kemal’in şerefine şehir baştanbaşa aydınlatılmış, Halk Fırkası Binası etrafında eğlenceler tertip edilmiş, gençler yöresel oyunlar oynamışlar ve büyük bir fener alayı düzenlenmiştir. Özellikle gençler heyecanlı hitabeleriyle Gazi M. Kemal’e olan inanç ve bağlılıklarını her fırsatta dile getirmişler, halkın geri kalanı da gençlerin bu coşkulu hitap tarzlarını alkışlarla desteklemiştir” diye konuştu.

“DÜNYADA BÖYLE BİR HAKKI KONUŞAN VE TANIYAN BAŞKA BİR ÜLKE YOKTU”

Geçen sene pandemi koşulları kapsamında alınan tedbirler nedeniyle yapılamayan Atatürk’ün Bolu’ya Geliş Kutlamalarının bu sene kontrollü bir şekilde yapılması gerektiğini düşündüğünü söyleyen Ahmet Şerafettin Yamaner;  “Atatürk’ün Bolu’da bulunduğu akşam, Halkevinde bir yemek düzenlendi. Yemeğe, sivil/askeri erkân ve ilimizin ileri gelenleriyle birlikte Halk Müziği Sanatçıları; Muallim Fahri, Saffet ve Koca İlyas, Hakkı Saz gibi isimler de katılmışlardır. Atatürk hayatı boyunca sofralarını bazı kesimlerin çarpıtarak anlattığı gibi içki masası olarak değil, hep bir mektep ve meclis olarak kullandı. Sofralarına sevdiklerini de oturttu, sevmediklerini de. Çünkü Atatürk farklı düşüncelere ve eleştirilere her zaman açık bir liderdi. Bu sofraların en önemli özelliği bizzat Atatürk’ün moderatörlüğü’nde özgür bir siyasi ortamın meydana getirilmesiydi. O akşam yemeğinde de ağırlıklı olarak “Kadınların Milletvekili Seçimlerine Katılma ve Seçme Seçilme Hakkı” ve “II. Türk Dil Kurultayı” konuları ele alındı. Atatürk’ün kadınlarımıza seçme seçilme hakkını dile getirdiği o günlerde dünyada böyle bir hakkı konuşan ve tanıyan başka bir ülke yoktu. Atatürk, Bolu ili ziyareti dönüşünde halkımızdan aldığı olumlu tepkileri de dikkate alarak 5 Aralık 1934 tarihinde yürürlüğe giren Anayasa değişikliği ile kadınlarımıza milletvekili seçme ve seçilme hakları tanınmasını sağlamıştır. Fransa ve İtalya’da kadınlara 1946’da, İsviçre’de ise 1971’de seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Atatürk, 18 Temmuz sabahında şehrimizden ayrılmadan önce kendisini ziyarete gelen heyetleri kabul etmiş, halkın dilek ve şikâyetlerini dinlemiştir. Bu önemli ziyaret Bolu halkının hafızasında her zaman unutulmayacak bir anı olarak yer almış ve her 17 Temmuz tarihinde bu anıyı yaşatmak için çeşitli sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemeyi, O’na olan sevgi ve saygılarını dile getirmeyi vazife kabul etmişlerdir” şeklinde konuştu.

“NE KADAR BÜYÜK BİR LİDER OLDUĞUNU BÜTÜN DÜNYAYA GÖSTERMİŞTİR”

Yamaner; “Atatürk, yoğun memleket meseleleri nedeniyle maalesef Bolu’da uzun süre kalamamıştır. Bolu’da bulunduğu 17 Temmuz gecesi de ilerleyen saatlerde Başbakan İsmet (İnönü) Bey’in gönderdiği bir telgraf Atatürk’e ulaştırılır. Telgrafta, 17 Temmuz 1934 günü İngiliz Donanmasının Akdeniz Harp Filosuna bağlı 7 savaş gemisinin Kuşadası açıklarına gelerek demirlediği, gemiden inerek topraklarımıza izinsiz çıkmaya çalışan İngiliz Askerlerinden 3’ünün Kanapiçe Koyunda Türk Devriyesi Balıkesirli Musa tarafından kıyıdan açılan ateş sonucu öldürüldüğü ve durumun çok nazik olduğu yazılmıştı. Kaşları çatık bir şekilde telgrafı okuyan Atatürk, bu telgraf sonrası bütün gelişmeleri saati saatine izledi, İngilizlerin askerlerinin cenazeleri ile birlikte bunu yapan askerin de kendilerine teslim edilmesini istemeleri ve gerekirse bu olayı savaş sebebi sayacaklarını belirtmeleri üzerine “Kanuni vazifesini yaptığı anlaşılan Türk Eri Balıkesirli Musa, yerinden alınamaz ve cezalandırılamaz. Gerekirse Musa için Britanya İmparatorluğu ile hali mahasama (Savaş) göze alınır. Şimdi Ankara’ya hareket ediyorum. Ege Bölgesinde kısmi seferberlik emrini veriyorum.” demiştir. O dönemin Kuşadası Kaymakamı Dilaver Argun, Ata’nın bu çıkışı ile ilgili sonradan söyle konuşacaktır. “Bu emir, bu haysiyetli ses, beni ağlattı. Genç bir Kaymakam olarak bütün benliğim gurur ve iftiharla sarsılıyordu. O günden bu yana birçok valilik ve müsteşarlıklarda bulundum. Atatürk’ün görev aşkını koruyan bu laflarını kimseden duymadım ve sözleri hiç unutmadım.” Atatürk bu olaydaki yaklaşımı ile bir keza daha ne kadar büyük bir devlet adamı olduğunu, lider olduğunu ve askeri kişiliğe sahip olduğunu bütün dünyaya göstermiştir.

Atatürk, Bolu’dan ayrılırken Halkevi Defterine “Bolu Halkevinde bir gece kaldım. Bolu’nun güzelliğinden, halkın coşkun sevinçlerinden çok mütehassıs oldum.” cümlesini yazmıştır.

Dünya üzerinde değişik ülkelerde bir sürü örnek alınması gereken devlet adamlarının heykeli mevcuttur, ancak, 5(Beş) kıt’ada 35 (Otuz beş) Ülkede heykeli bulunan Atatürk’ten başka bir devlet adamı yoktur. O, bir put, tapılacak bir taş/sembol değildir. Atatürk, her yönüyle örnek bir insan, örnek bir devlet adamı, örnek bir siyasetçi, örnek bir asker, örnek bir fikir adamı, kısacasıyla her yönüyle bir liderdi. Bu nedenle kendisi hakkında farklı ülkelerde 5000’inin üzerinde kitap yazılmış olup tamamı yabancı ülke kütüphanelerinde muhafaza edilmektedir.

“İŞTE BÖYLE BİR LİDERE VEFA BORCUMUZU YERİNE GETİRMELİYİZ”

Atatürk’ün 57 yıllık ömrünün büyük bir bölümü harp meydanlarında, cephelerde geçirdiğini vurgulayan Yamaner; “1911 Arnavutluk isyanı, 1912-1913 ikinci Balkan Savaşı, 1915 Çanakkale Savaşı, Galiçya Cephesi, 1916-1917 Kafkas Cephesi, 1917-1918 Suriye Filistin Cephesi, 1919-1923 Kurtuluş Savaşı, 1921 Sakarya Savaşı, 1922 Büyük Taarruz Savaşlarına katılmıştır. 25 Nisan 1915 Çanakkale Savaşında “Cephanemiz kalmadı kumandanım.” diyen askere “Cephanemiz kalmadı ise süngümüz var. Süngü tak.” emrini vererek düşmanı taarruz harekâtının durmasına sebep olmuştur. 13 Kasım 1918 günü İstanbul Boğazında işgal donanmasını görünce “Geldikleri gibi giderler.” sözü kurtuluşun başlangıç sözü gibidir. Sakarya Meydan Muharebesi; 23 Ağustos 1921 Salı sabahı Yunan Taarruzu ile başladı. Cephe genişliği 110 km idi. Mustafa Kemal tarihe kazınan o büyük emrini verdi. “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz.”

O kısacık ömründe 3997 kitap okuduğu görülmektedir. Katıldığı bütün muharebelerde cephane sandıkları içinde kitaplarını taşımıştır. Atatürk’e göre toplumsal başarının anahtarı bireylerin sağlam bir düşünce yapısına sahip olmasıdır. Atatürk, sadece genel kültür eğitiminin ulusal ve çağdaş olmasını değil, din eğitiminin de laik, çağdaş, akıl ve bilimsel olması gerektiğini düşünmüş ve uygulamaya çalışmıştır. Atatürk, hiçbir zaman dine ve İslam’a karşı olmamıştır. Atatürk’ün din konusundaki görüş ve düşünceleri dikkatli bir şekilde incelendiğinde, O’nun din aleyhine ya da dinsizlik anlamına gelebilecek herhangi bir sözüne veya tavrına, özellikle İslam Dini aleyhinde herhangi bir ifadesine rastlamak mümkün değildir. O, İslam Dinine samimiyetle inanmış ve bu dinin değerlerine kuvvetli bir şekilde sahip çıkmış bir kişidir. Atatürk din işleri ile devlet işlerinin ayrılması gerektiğini düşünerek 3 Mart 1924 tarihinde Başbakanlığa bağlı olarak Diyanet İşleri Başkanlığını kurdurmuştur. O, yüksek bir din kültürüne sahiptir. Atatürk düşmanlarının, söylemlerinin aksine gerçek bir Müslüman, gerçek bir dindardır. Atatürk, Kur’an’ı tercüme ve tefsir edebilecek derecede Arapça bilgisine sahipti. Atatürk’ün baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi olarak bilinen tanınmış bir din bilgisi öğretmeniydi. Atatürk, okullarda gördüğü din derslerinden yüksek notlar almış, ancak bununla yetinmemiş ve öğrencilik yıllarından itibaren bütün dinleri incelemiş ve dinlerle ilgili kitaplar okumuştur. Bu nedenle gerek 17 Temmuz Anma Etkinliklerinde, gerekse yıl içinde yapılacak bütün etkinlik/anma törenlerinde dualar okunurken başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ebediyete intikal etmiş bütün şehitlerimiz ve kahraman gazilerimiz için de dualar etmeliyiz. Buna da mecburuz. Çünkü bu güzel vatanımızda hür ve bağımsız yaşıyorsak, dini vecibelerimizi özgürce yerine getirebiliyorsak bunu en başta Atatürk’e borçluyuz. İşte böyle bir lidere vefa borcumuzu yerine getirmeliyiz.

Bu duygu ve düşünceler ile Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü bir kez daha 17 Temmuz tarihinde saygıyla anıyoruz” ifadelerine yer verdi.

Editör: TE Bilisim