Vatan, insan için çok önemli bir kavramdır. Bunun anlamını en iyi bilenler, vatanlarını kaybedenlerdir. TCK’ya göre vatan kelimesi, bir milletin üzerinde egemenlik kurduğu ülke anlamına gelir. Vatan, aynı milli ve manevi değerler uğruna baş koyanların, aynı ideallerle geleceği inşa edenlerin yurdudur. Vatan, uğruna canlarını veren şehitlerin ve kanlarını akıtan gazilerin gelecektekilere bıraktıkları emanetidir.
Dinimizde en yüce makam peygamberliktir, ondan sonra ise şehitlik gelir. Peygamberleri Allah (c.c.) seçer ve yetiştirir. Yani çalışılarak kazanılacak bir makam değildir. Fakat şehitlik bir tercih meselesidir. Şehitlik; iman ister, amel ister, ahlak ister. Allah (c.c.)’nun korunmasını istediği değerler uğruna can vermeyi gözelamak ve gerektiğinde vermektir. Bütün şehitler; din, vatan, millet, devlet ve istiklal uğruna anadan, babadan, yârdan, evlâttan hâsılı tüm sevdiklerinden ayrılmayı göze almış, mukaddesatı uğruna gözünü kırpmadan canını feda etmiş yiğitlerdir. Bu iman, amel ve ahlakın ve de eşsiz fedakârlığının karşılığı ise, Yüce Allah(c.c.)’ın sonsuz ikram ve iltifatına nail olmaktır. Allah (c.c.) Kerim kitabımızda şöyle buyuruyor: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma! Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.”(Âl-i İmran,169-170.) Şehitler arasında olmayı çok arzulayan Hz. Peygamberimiz (s.a.s) ise şehidin ahiretteki durumunu şöyle ifade buyurmuştur: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve onlarca kez yeniden şehit olmayı ister.” ( Buhârî, Cihâd, 21)
Tarihten günümüze bu milletin, mukaddesata olan imanları, vatana, bayrağa, namusa ve bütün milli ve manevi değerlere olan bitmeyen sevdaları, tükenmez cesaretleri ve sonsuz fedakârlıklarıyla üzerinde yaşadığımız bu toprakları asırlarca vatan kılmıştır. Tarihin hiçbir döneminde hürriyetinden ve bağımsızlığından taviz vermemiştir. Vatanını, milli ve manevi değerlerini canından aziz bilmiştir. İşte bu anlayışın kazandığı destanlardan biri Malazgirt Meydan Muharebesi, bir diğeri Çanakkale Zaferi bir diğeri de Başkomutanlık Meydan Muharebesidir… Liste uzar gider.
Tarih göstermiştir ki, Allah’ın rızasını kazanmak, i‘lâ-yi kelimetullahı yeryüzüne hâkim kılmak için mücadele eden ve cihat eden insanlar asla esaret altına girmemişler ve sonuçta kazanmışlardır.
Geçmişten günümüze bize bu zaferleri kazandıran, bizi biz yapan, bizi muzaffer bir millet yapan milli ve manevi değerlerimizin etrafında yek vücut olarak kenetlenmek, onları nesillerimize aktarmaktır. Şehit ve gazilerimizin emaneti olan mukaddesatımızı aynı bilinç ve idealle, ümidimiz istikbalimiz olan geleceğimize ulaştırmaktır.
Milletimizin birlik be beraberliği zaferleri, zaferler de geleceğe yönelik birçok engelleri ve olabilecek sıkıntıları ortadan kaldırır. Mesela, Malazgirt Meydan Muharebesi, 26 Ağustos 1071 tarihinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen arasında gerçekleşti ve esir düştü. Bu savaşın kazanılması, Türk tarihi açısından birçok önemli sonuçlar doğurdu: Anadolu’nun kapılarını Türklere açılması, Bizans imparatorluğu zayıflaması, Türkler Anadolu da kalıcı olması, Haçlı seferleri başlaması ve İslam dünyası üzerindeki Bizans tehdidinin azalması… gibi. Buna karşılık yenilgiler de bir o kadar tehlikelidir. Allah bu millete ebediyen yaşatmasın! (Âmin).
Emperyalistler ve Siyonistler kafa kafaya vererek, özellikle İslam coğrafyasında vekalet savaşlarıyla ve terör örgütleriyle kan ve göz yaşını dindirmek istemiyorlar. Çünkü, ancak böyle sömürebilirler. Milletlerin arasına fitne ateşini sokarak, bölerek ve parçalayarak birbirine düşürüp en zayıf anında da demokrasi getiriyoruz diye işgal ederler. Bu çok tanıdık bir senaryo değil mi? Bir bakarsınız biri Türk halkına “sürü” diyerek hakaret eder ve sonra satılmış bazıları onu korumaya kalkar, bir bakarsınız başka biri, milletin meclisinde milletin vekillerine terörist diye hakaret eder, bir başkası hızını alamaz cumhurun başına hakaret eder… her gün her hafta ve her ay yenileri ortaya çıkmaya devam eder durur. Çünkü bunların tamamı dışkaynaklı ve ordan besleniyorlar ve bunu da gizlemiyorlar.
Bunları yaşamak biz bir, beraber ve güçlü olmak zorundayız.