Sayın Okurlar;

Akıl, güzel çalıştırılırsa keskin gözlü olur. Akıl, çakıl olursa işlerin ortaya çıkarılması ve sonuca varılması da bir o kadar müşkül olur. Örneğin; Gözü ağrıyan bir adam, göz doktoruna gitmesi icap ederken nalbanta gidiyorsa ve gözü kör oluyorsa, nalbantın herhalde burada bir suçu yoktur. Çünkü nalbant tedaviyi eşeğin gözüne yaparken sürme çekere yapar. Bu gözde, ona uygun düşer. 13. yüzyıldan zamanımıza kadar gelen en güzel halk deyimlerinden birisi de, BENİ AFİFTEN MAHRUM ETME, sözdür. Yani birilerinin kaldırdığını bir gün yere vurabilirler ama Yüce Yaratan’ın kaldırdığını kimse yere vuramaz. İnsanın hayatında ilk dikkat edeceği şey, bu nedenle kendisini tanımaktır. İnsana (kendini bil) denilmesinin sebebi, YALNIZ GURURUNU KIRMAK İÇİN DEĞİL, DEĞERİNİ DE BİLDİRMEK İÇİN SÖYLENMİŞTİR. Bu nedenle insan, kendini düşünce ve niyetlerine göre değil, hareketlerine göre de ölçmelidir. Bir insan, aklen, kalben, doğru, güzel ve iyi olmazsa dünya penceresinden yanlış bakmayan devam edecektir. Suyun kaynağı, benim ruhumdan fışkırmıyorsa gerçekten ben, bu susuzluğumu gideremem. Başkalarının bize önem vermesini istiyorsak, evvela kendimizi tanıyıp, kendimizi bilip, kendimize bir değer vermeliyiz. Hayatında güzellikler diyarını bırakıp çirkinlikler diyarına giden insanın, cenneti hayal etmesi kadar gülünç bir olay yoktur. Arsız, nursuz, uğursuz, şımarık ve inançsız bir insanın cehennemde dahi yüzü yine kızarmaz. Bırakın bunu, cehenneme girerken aklından da gündeliği de kaça diye, delki de sorardı. Bilinmelidir ki cennetin yazlığı, cehennemin kışlığıdır. Netice itibariyle, kendini bilmeze kendini bildirmek, öksüzlere, yetimlere, mazlumlara kaftan giydirmek gibidir. Özetle İNSANLIKTAN NASİBİNİ ALMAMIŞ, SURETEN VE YAŞARKEN YERİ BOŞ OLAN GEL-GİT AKILLI ZALİMLERİN, CANİLERİN, KATİLLERİN, HAYDUTLARIN İKBALİNİ BİR AH, KESER, MANİ RIZK OLANIN RIZKINI DA ALLAH KESER.