Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Gülden Cancan “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” nedeniyle Türkiye’de meme kanseri olan kadınlar ve erken tanının önemini vurgulayarak , “Tüm dünyada olduğu gibi hala Türkiye’de de her 8 kadından birisi meme kanserine karşılaşma riskinde. Her sekiz kadından biri maalesef meme kanseri oluyor. Her yılda ortalama 30 bin kadın Türkiye’de meme kanseriyle maalesef tanışıyor ”dedi.

 HABER: ASLI AKIŞ

Türk Kanser Derneği; her yıl 1 – 31 Ekim tarihlerinde kabul edilen Meme Kanseri Farkındalık Ayı boyunca hayata geçirdiği ve fark yaratan proje ve farkındalık etkinlikleriyle meme kanserine dikkat çekmeye devam ediyor.

Çoğunluğunu kadın hastaların oluşturması sebebiyle “meme kanserinde farkındalık” ayı kapsamında Ekim ayı boyunca meme kanserinde erken tanı, risk faktörleri ve taramanın önemine vurgu yapmak adına, Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Gülden Cancan bir mesaj verdi.

“TARAMA PROGRAMLARINA KATILMALARI GEREKİR”

Gülden Cancan ,Meme kanserinde erken tanının hayat kurtarıcı olduğunu belirterek;  “Bizim genel cerrahi polikliniklerimizde en sık başvuru şekli memede ele gelen kitle şeklindedir. Kadınların kendi kendine muayene sırasında veya tamamen tesadüfen fark ettikleri kitle ile başvurular. Bunun dışında birçok bulgusu olabiliyor. Meme başında çöküntü, meme başı akıntısı, memenin cildinde portakal kabuğu dediğimiz görünümün hâkim olması, kızarıklık, renk değişikliği gibi birçok şekilde aslında kanser belirti veriyor. Bunu fark eder fark etmez hastanın genel cerrahi uzmanına mutlaka muayeneye gelmesi gerekiyor. Çünkü erken tanı meme kanserinde hayat kurtarıcı. Bu yüzden mutlaka fark eder fark etmez gelinmesi gerekir. Ama bunun dışında da yapılması gerekenler var. Ekim ayı farkındalık ayı meme kanseri için bu yüzden bütün kadınların bunu bir fırsat bilip meme muayenesi için genel cerrahi polikliniklerine başvurması gerekir. Özellikle 20 yaşından sonra tüm kadınların en az 3 yılda bir uzman hekim tarafından görülmesi uygundur. 40 yaşından sonra tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 40-50 yaş arası 2 yılda bir mamografi ve ultrasonla tarama programlarına katılmaları gerekir. 50 yaşından sonrada bunu yıllık olarak muayene ultrason ve mamografi şeklinde takibe devam edilmesi gerekmektedir” dedi.

 “ERKEN TEŞHİŞ ÖNEMLİ”

Cancan; “Burada kilit nokta meme kanserinde erken tanı. Bunu da yapabileceğimiz tek şey erken tarama programlarına katılarak yapabiliriz. Erken tanı hayat kurtarıcı olduğu için burada ölümcül kelimesini ben meme kanseri için kullanmayı sevmiyorum. Artık ölümcül olarak bulduğumuz, ölümcül olarak değerlendirdiğimiz bir kanser tipi değil. Erken tanı dediğimiz şey aslında tam olarak henüz tümör hücreleri milimetrik düzeyde iken bile bize görüntüleme tekniklerinin ipucu vermesi ve bu yönde ileri tetkik yöntemlerini kullanmamız ve tedaviyi planlamamız demek. Henüz çok çok küçük boyutta iken lenf nodları kanalları kullanarak vücuda yayılmamışken biz bunu erken teşhisle tespit edip meme dokusunun tamamını almadan küçük bir parça çıkartarak memeyi tamamen iyileştirebiliyoruz Bu da erken tanının önemi!” ifadelerini kullandı.

“ÇEVRESEL FAKTÖRLER ETKİLİ”

Ailede kanser yüklü kanser olan kişilerde genetik faktörlerin göz önüne alınıp testlerin yapılmasını vurgulayan Cancan, “Meme kanseri tam olarak nedenini halen aydınlatamadığımız bir kanser tipi. Genetik alt yapısı var ama çevresel faktörler de bunda çok etkili. Genetik faktörler derken ailede 1. derecede yakınlarımızda özellikle meme kanseri, kolon kanseri ve ya rahim kanseri bulguları varsa bu bilgi varsa hastanın meme kanseri olma riski evet artıyor. Ama bu olacak anlamına da gelmiyor. Bunun için eğer ailede yüklü kanser hikayesi varsa bu anlamda genetik teste ihtiyacımız var. Genetik testler yapıldıktan sonra o hastanın genetik alt yapısında kanserle karşılaşma yüzdesi ortaya çıkıyor. Bu yüzde dâhilinde hasta ve hekim bir araya gelip kanserle karşılaşma riskine karşılık ne yapabiliriz bunu konuşabiliyoruz” diye konuştu.

“1.DERECE YAKINLARDA VARSA RİSK YÜKSEK”

Gülden Cancan, cerrahi yöntem dışında yapılan müdahalenin korkulacak bir yanı olmadığını, bilinen yanlışların hasta üzerinde farklı düşünceler yaratmamasını söyledi. Cancan; “Meme kanserinde hastalarımızın bize çok sık sorduğu şeylerden yola çıkarak anlatabilirim. Özellikle biyopsi istediğimiz hastalarda maalesef biyopsinin ona zarar vereceği, hasatlığı daha kötüye götüreceği yönünde bir izlenim var. Özellikle ince iğne biyopsileri kesinlikle böyle bir şey yaratma ihtimali yok bunu söylemek istiyorum. Bazen cerrahi olarak çıkartıp parça gönderdiğimizde bunun etkisi olabilir. Kaldi ki biyopsi alınan yer gözetilerek ameliyat masasında planlama yapılıyor. Bunu bilmelerini istiyorum. Biyopsi alınan sahada ameliyatta çıkartılıyor o yüz; çok ölümcül olarak addediliyor bu yanlış. Bunun dışında genetik olarak mutlaka bende de ailemde de var bende de mutlaka olacak izlenimi var ama bu özellikle dediğim gibi 1. derece yakınlarında meme kanseri, rahim kanseri varsa tabi ki risk yükseliyor ama mutlaka olmayacak anlamına gelmiyor” şeklinde konuştu.

“HASTALARIN ÇEKİNMELERİNİ DOĞRU BULMUYORUM”

Tarama cihazlarının hasta üzerinde korkulacak bir yanı olmadığını dile getiren Cancan; “Özellikle mamografiden çekiniyor hastalarımız. Eski yöntemlerde mamografi çok meme dokusunu sıkıştırarak çekim aldığı için birazcık haklı olarak korkuyor ve çekiniyorlardı. Bunu her yıl istediğimizde çekinme düzeyi de artıyordu. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim devlet hastanemizde tridi dijital bir tomosentez cihazımız var mamografi cihazımız. Hem dijital olması görüntü kalitesini arttıran bir şey hem de bu tomosentez özelliğinin olması meme dokusunu çok fazla sıkıştırmadan çekim alabilmesi adına bunu söylemeyi istiyorum o yüzden çok çekinmelerini doğru bulmuyorum”dedi.

 

Editör: TE Bilisim