Sayın Okurlar;

İnsanoğlunda ihtiras, yazımın başlığında ifade ettiğim gibi, adeta doymak bilmeyen bir canavardır. İhtiraslar, geminin yelkenlerini şişiren bir rüzgar gibidir. Ancak bazen gemileri batırdığı da olmuştur. Gel gelelim, onsuz gemi kımıldamaz (bu tabiri pek tabi yelkenli gemiler için kullanıyorum). İhtiras denilen bu kavram, bir defa adamın yakasına yapıştı mı mantık, ağlayarak ve tehlikeyi haber vererek onu terk eder. Herkes bir gayretkeşlik görünüşü altında, bu nedenle olacak ki ihtiraslarını gizler. İhtiras, bazen de en zenginleri, en aptalları en becerikli insan haline getirebilir. Sırası gelmişken bunu da söyleyelim.

Sayın Okurlar;

Bilgisiz, seviyesiz, dengesiz, ihtiraslı olan bayağı bir kişide asaleti, fazileti aramak ise bilinmelidir ki hiç olmamış ve olmayacak bir şeyi aramak olur. İhtirasıyla kendisini beğenen ve yüzünün ay gibi parlak olacağına devam edeceğini zanneden zavallı, ihtiyarladığında, bu yüzün, kertenkeleye döneceğini hiç mi hiç aklına dahi getirmemiştir. Bilinmelidir ki her ihtiras, bir gafletten; her gaflet de bir küstahlıktan meydana gelmiştir.

Sayın Okurlar;

Örneğin; Şehitlerin ruhları, yeşil kuşun; müminlerin ruhları, ak kuşun; çocukların ruhu, serçelerin; ihtiraslı kimselerin ruhları da kara kuşun kursağındadır. Dikkat ederseniz, ihtiraslı bir dangalak kafa, anlayış eksikliğini, kendinde asla ve asla aramaz. Çünkü onun beyni de, kalbi de, gönlü de gecelerden daha karanlık, daha zifiridir. Bundan böyle şartlı, ihtiraslı olan düşünce, hayatı boyunca iyilik elbisesini giymemiş, bir küçük işliği dahi, mazluma hor görmüştür. Neticede ihtirasla dolu bir beyinde, aslında şükretme ve sabır da olmadığı için beyinlerinde iyiliği, güzelliği, doğruluğu aramak da hayal olur. Bu nedenle, sözümüzü şöyle tamamlayalım: ÖLÜRSEK YER BEĞENSİN, KALIRSAK EL BEĞENSİN.