Sayın Okurlar;

Dünya, dünya üstüne kurulsa, Allah’ın hiçbir kulu kalkıp da doğru varken, ben eğriyim demez. Aslında, doğru bilinince zaten eğriler de bilinmez. Ancak nadirattan da olsa, bazen doğru, eğriyi bir şey dememeli gibi kesinlik ifade etmeyen konularda, tarafsız kalma, gibi deyimler de kullanılır. Gerçeklerden hareket ederek diyorum ki doğru sarsılabilir ama yıkılmaz. Doğru söyleyenin bir ayağı devamlı üzengidedir. Teamül de odur ki doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar. Böylece doğruyu söyleyen bir sen mi kaldın, gibi halkın söylentilerine de zaman zaman rastlarız. Netice itibariyle doğru, doğrudur; eğri, eğridir. Örneğin; doğru sözler acıdır, insanoğluna batar. Ayrıca kılıçtan keskindir. Doğru sözle akan sular durur veya doğru söze canım kurban, gibi 13. yüzyıldan bu zaman kadar gelen değimler de hala kulaklarımızdadır. Eğriye gelince, bunların düşüncelerinde çoğu zaman kıvırma veya kıvıtma gibi eğrilik yer alır. Kafalarında, beyinlerinde o kadar çok yalan, yanlış oluşmuştur ki toplu iğnenin başı kadar bir doğruyu (SALLA VUR TOKMAĞI) ile beynine çaksan, bir ıhlamada geri çıkarır. İşte bunun için Yüce Yaratan, hiç kimseyi kaporta kafa ve kerpiç malzemesi beyinli yapmasın. Hayvanat aleminde dahi, Yüce Yaratan, her canlıya layık olan cevheri vermiştir. Maazallah tırtıl iki diş bulsaydı ormanı yerdi, kediler de haftada bir defa uçsaydı herhalde bütün serçelerin nesli tükenirdi. Nitekim, iyi bir hatibe tatlı ve güzel bir konuşma ne kadar yakışıyorsa başı boş sokak köpeklerine havlamak da o kadar yakışıyor. İnsanoğlunun kendisini bilmesi kadar dünyada önemli bir şey yoktur. Hayat, asıl azmadığı ve bal kokmadığı için muntazam devam ediyor. İşte eğriyle, büğrüyle, dengesizliğiyle, dönekliğiyle görünen bir kafayla gidersen yola, bundan böyle başına gelir binbir türlü bela. Sonuca gelelim: Eğri akıldan kaçalım, doğruya, güzele, iyiye koşalım.