Uzman Klinik Psikolog Kemal Hilmi Çelebi, yeni eğitim-öğretim döneminde öğretmen ve öğrenci arasında olması gereken ilişkiye bir hikâye anlatarak dikkat çekti.

“İLK İZLER ÇOK ÖNEM TAŞIR”

Psikolog Çelebi, ilk izlerin önem taşıdığını, empatik ve sempatik olmanın önemini vurgulayarak; “Okullar açıldı yeni eğitim öğretim dönemi hepimize hayırlar getirsin. Başlangıçlar her zaman sancılı olmuştur. Bu nedenle öğretmenlerin öğrencilerin ve ailelerinin sabırla süreci yönetmenlerinin önemli olduğunu düşünüyorum. Yeniliklerin ve var olan alışkanlıkların değişmesi farklılaşması emek ister zaman ister. Mücadele edildikçe görür ve biliriz ki davranışlarımız değişmiş ve artık kalıcı hale gelmiştir.

Hele de okula yeni başlayan öğrencilerimiz için ilk izler çok önem taşır. Onlara yaklaşırken iletişim kurarken göz göze olmak, aynı sevende olmak, sakin bir üslupla ifadelerde bulunmak, empatik ve sempatik olmak çok önemlidir. Onlarında küçük birer insan olduğunu ve küçüklü büyüklü hatalar yapabileceklerini hep aklımızda tutmalıyız. Öğrenci ve öğretmeninin bu konuyla ilgili yaşanmış bir hikâyesi bizlere çok güzel örnek olacaktır” ifadelerini kullandı.

HİKAYE İLE ÖRNEKLENDİRDİ

Çelebi, hiçbir kalbi kırarak oraya giremezsiniz diyerek; “Adam, 48 yıl önceki ilkokul öğretmenini parkta görünce, utanarak yanına yaklaşıp…

-Hocam, beni tanıdınız mı?’ diye sordu…

İhtiyar öğretmen:

– Hayır tanımadım…

Adam:

– Hocam, nasıl tanımazsınız! Ben, ilkokul öğrenciniz… Hocam, sınıfımızda bir arkadaşın saati kaybolmuştu…

Ben almıştım! Siz de, “Herkes kalksın ve ellerini tahtaya dayasın, arama yapacağım” demiştiniz… Ben, utanmış ve çok korkmuştum… ‘Sizin ve arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım’ diye soğuk terler döküyordum…

Sizden, o an bir komut geldi! ‘Şimdi, herkes gözlerini kapatsın…’ Ortalarda bir yerdeydim… Aranma sırası bana gelmişti! Saati cebimden sessizce almış, devamla, aynı sessizlik içinde son arkadaşa kadar aramayı sürdürmüştünüz… Sonra bizi yerimize oturtup, bana ve hiç kimseye hiç bir şey söylemeden, saati sahibine vermiştiniz…

Büyüdükçe, içimde büyüttüm bu davranışınızı…

Hocam, ben şimdi 60 yaşındayım!

Düşünüyorum da, şu hayattaki en büyük dersi, o gün sizden almışım… Her aklıma gelişinde, sarsıldım ve her aklıma gelişinde, kendimi, sizden kalan erdemin koruyucu gölgesinde hissettim…

“Utancı, bilerek yaşamak korkunç… Daha da korkuncu, bilerek yaşatmak…” der Edip Cansever! Hocam, siz bana o utancı yaşatmadınız… Yaşasaydım, unutur muydum? Doğrusu bilmiyorum! Ama beni utandırmamanızı hiç unutmadım Hocam…

Şimdi hatırladınız mı beni?

İhtiyar öğretmen, yan yana oturdukları banktaki öğrencisine yaslanarak:

– O olayı, ertesi gün unutmuştum ben…

Şimdi sen anlatınca hatırladım…

Sizlere “Gözlerinizi kapatın” dediğimde, ben de gözlerimi kapatmıştım! O yaştaki her çocuğun düşebileceği yanılgıya düşen öğrencime karşı içimde bir yargı oluşsun istememiştim!

O sen miydin?

Bilmiyordum…

Nasılsın?

Ders vermek ama VERİRCESİNE değil, kalbe dokunarak… Öğretmek, kafasına VURURCASINA değil, ama ruhuna işleyerek… Ve onarmak, ama bedenine çivilercesine değil, pansuman edercesine… Unutulmamalıdır ki hiçbir kalbi kırarak oraya giremezsiniz” şeklinde konuştu.

Editör: TE Bilisim