TESUD Bolu Şube Başkanı Ahmet Şerafettin Yamaner, Kıbrıs Zaferi’nin 47’nci yıl dönümü için özel bir yazı kaleme aldı.

Haber: Oğuzhan Eke

Kıbrıs gazisi, TESUD Bolu Şube Başkanı Emekli Piyade Kıdemli Binbaşı Ahmet Şerafettin Yamaner, yazısında tarihi bilgilere de yer veren Yamaner yazısında anılarından bahsetti. Yamaner’in yazısında şu ifadeler yer aldı:

“20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı; Şanlı ve Kahraman Türk Silahlı kuvvetlerinin, ulusumuzun ve Kahraman Kıbrıslı soydaşlarımızın Barış ve Özgürlük yolunda verdiği mücadelenin başarılı sonucudur.     Yokluklar ve çeşitli zorluklar içinde 1571 den beri Türklüğünü ve Müslümanlığını kaybetmeyen var olma ve yaşam mücadelesi veren Barış harekâtına kadar “Her gece diken üzerinde yatıyoruz.” diyen Kıbrıslı soydaşlarımızı bir kez daha kutluyorum. 1571 tarihinden önce Donanmamızın, ticaret gemilerimizin güneyde Akdeniz’e açılmasını engellemeye çalışan, taciz eden, soyan, yakan Kıbrıs’ın kıyılarında yerleşen korsanlar dolayısıyla “Korsan adası” ismiyle geçen Kıbrıs’a 1571 yılında sefer düzenlendi. Bazı yerli kaynaklar 50 bin, yabancı kaynaklar 80 bin şehit verdiğimizi belirtiyorlar. 20.000 askerimizde orada bırakıldı. Anadolu’dan her sanat erbabından da askerler gönderildi. İşte Kıbrıslı soydaşlarımız bunlar.

Senelerdir adada huzursuzluk çıkaran Rumlar, terör estiren Rumlar, megal-i ideanın bir maddesinde de ENOSİS (Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı) hayalinden başka çözüm kabul etmeyen yine Rumlar arkasında ki Yunanistan ve emperyalist ülkeler, suçlu gösterilen ve işgalci olarak nitelenen ise Türkler! 1960 Londra antlaşmalarına göre Cumhurbaşkanı Makarios’ un yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ ün dediği gibi,    ‘Rumların karşısına hangi teklifle çıkarsak çıkalım, hatta tarihi ve coğrafi haklarımızdan feragat edelim. Yanlarında bir lokma, bir hırkaya razı olalım yine hiçbir zaman anlaşmaya yanaşmazlar. Rum’un kafasını değiştirmek, ancak güneşin batıdan doğduğu gün olacaktır.

Tüm yazılanların özeti budur diye düşünüyorum. Kıbrıs 1571 tarihinden 1878 Osmanlı-Rus savaşına kadar 307 yıl Osmanlı idaresinde kalmıştır. En ufak bir huzursuzluk, adaletsizlik yaşanmamıştır. Hatta orada bulunan tüm azınlıklar bütün haklara sahip olmuşlardır. Kıbrıs hiçbir zaman Yunanlıların idaresine geçmemiştir. Osmanlı-Rus savaşı nedeni ile Vakıf mallarının kira karşılığı olarak Kıbrıs İngilizlere geçici olarak verildi. 1914 tarihinde Birinci dünya savaşının başlaması ve bizim Almanlar ile beraber İngilizlere karşı savaşmamız nedeni ile de İngilizler bundan sonra kira veremeyeceklerini hatta Kıbrıs’ı Birleşik Krallığa ilhak ettiklerini belirttiler.

Bundan sonra Kıbrıslı soydaşlarımızın yaşantıları daha da zorlaştı. İngiliz idaresinde yaşayacaklar, okuyacaklar, çalışacaklardı. Kıbrıs’ta irili ufaklı çeşitli bölgelerde 129 Türk köyü vardı. 26 Köy Rumlarla beraber karışık, 103 Köy ise Türk köyü olarak bulunuyordu.

Esat Fellahoğlu,

1923 yılında Baf’ta doğdu. İngiliz Okulu mezunudur. Tapuda memur olarak çalışıyordu. 1958 yılında Türk Mukavemet Teşkilatına (TMT) katıldı. Direniş yıllarında BAF’ta TMT’de SERDAR olarak görev yaptı. (“SERDAR”,”SANCAK” olarak, bilinen bir bölgenin komutanı olan SANCAKTAR’ın yardımcısına verilen unvandır.)

Rahmetli Esat Fellahoğlu:

“Makarios 2 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan Cumhurbaşkanı General GİZİKİS’e yazdığı mektupta Rum’un, Milli Muhafız Gücünün Yunanlı Subayların yönetiminde bir işgal ordusu haline geldiğine değinerek kendisinin halk tarafından Devlet Başkanı olarak seçildiğini, Atina’nın atadığı bir vali olmadığını cesaretle söylemesi, Kıbrıs’taki 650 Yunanlı subayını derhal geri çekerek uygun davranışı göstermesini istemiştir.

Makarios’un demeçleri uzun süredir Atina ile Lefkoşa arasındaki tüm bağların koptuğunu gösteriyordu. Aralarının açılmasının esas nedeni, Yunan Cuntasının ENOSİS’i hemen gerçekleştirmek istemesine karşılık, Makarios’un buna şimdilik yaklaşmaması hemen gerçekleşmesine imkan olmadığını, Türk faktörü zayıfladığı bir anda geçekleştirebileceğini ileri sürmesi idi. Denktaş ileri görüşü ile bir darbenin olabileceğini, böyle bir şey olursa Türkiye müdahale etmezse ENOSİS’e kadar gidebileceğini ancak yine de cuntanın bir çılgınlık yapabileceğini düşünemiyordu.

15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cunta hükümetinin yaptığı darbe neticesinde Papaza sadık olan Polis kuvvetleri, Rum Milli Muhafızındaki Yunanlı Subayları ve Papaz aleyhtarı askerleri tutuklamaya başladılar.

Makarios İngiliz üslerinden yardım istedi, kendisine bağlı güvenlik güçleri ile PAFOS kasabasına kaçırıldı ve halkı buradan yerel radyodan direnmeye çağırdı. Buradan halkı direnmeye çağırdı. Cunta Lideri Nikolaosta, Papaz güçlerini ve liderlerini tutuklamaya başladı. Karşı gelenler arasında çatışmalar başladı. Makarios İngilizler tarafından BAF’tan Helikopterle alınarak MALTA adasına oradan da İngiltere’ye kaçırıldı.

Yunanlılar basın kanalı ile ‘Biz kendi işimizi halettik sıra Türklere geldi.’ haberlerini yaydılar.     Lefkoşa da Londra antlaşmasına göre 650 Mevcutlu bir Türk Alayı (Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı), karşısında da 950 Mevcutlu bir Yunan Komutan Alayı vardı. Türk Alayı’nın orada olması demek Kıbrıslı soydaşlarımızın Kıbrıs’ta güvenliği Türk varlığının idamesi, Türkiye’nin varlığını gösteriyordu. Kıbrıs’ın bir Yunan adası olması Anadolu’nun kuşatılması demektir. Ben de şanslı bir subay (Üsteğmen) olarak Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı’nın en uzun menzilli silahları olan Tanksavar Takımın Komutanı olarak görevli idim.     Yunan Alayı ile Rum Milli Muhafız birliklerinin elinde Tankları, topları her türlü ağır silahlarına karşılık Alayımızda atış eğitiminde kullanılmak üzere silah ve cephanemiz dışında çok az bir cephanemiz vardı.

Ancak; onlar da olmayan imanımız, inancımız, harbi kazanma azmimiz ve Çanakkale ruhumuz vardı.      Mücahit Lider rahmetli R. Rauf Denktaş ‘Türkiye olmadan cennete bile gitmem’  demişti. Kıbrıs’ta Dört seneye yakın iki dönem görev yaptım. Kıbrıslı soydaşlarımızı çok iyi tanırım. Kıbrıs Türkü eğitimlidir, zekidir, karakterlidir, çalışkandır, Ana Vatan’a bağlıdır. Ancak Türkiye ve Yavru Vatan Kıbrıs’taki genç nesle de gereken bilgi, eğitim ve Çanakkale ruhunun verilmesinin gerektiğine inanıyorum. Atalarının neler yaptıklarını, nereden nerelere geldiklerini öğretmek bizlere düşen görev olmalıdır.

Ben bu konuda Milli Eğitim Bakanına da mektup yazdım. Milli Eğitim teşkilatımızın duyarlılığı benim ve benim gibi düşünenler için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Biz; Rum ve Yunan düşmanlığı değil, Kıbrıs’ın stratejik ve jeopolitik önemini Genç neslimize anlatmalıyız. Güney Kıbrıs Rum kesiminde Milli Eğitim müfredat programlarında her sınıf için ayrı ayrı Türk düşmanlığını aşılayan konular maalesef bizleri üzmektedir. Kıbrıs Türk halkının ENOSİS’e karşı verdiği mücadele Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını engelleyen önemli faktördür.

19 Şubat 1959 tarihinde Londra andlaşması imzalandı. Andlaşmanın altına İngiltere, Türkiye ve Yunanistan eşit statüde 2 kurucu ortak olarak imza attı.

GARANTİ ANTLAŞMASI

Garanti andlaşması; Türkiye Yunanistan ve İngiltere arasında imzalanmıştır. Bu antlaşma Kıbrıs sorununa getirilen çözümün en önemli unsurudur. Antlaşmanın temel amacı Kıbrıs’ın herhangi bir devletle birleşmesini engellemektir. Antlaşmanın 4ncü maddesine göre ‘üç garantör devlet öncelikle antlaşma hükümlerine uyulması amacı ile gereken teşebbüs ve tedbirleri istişare ederek alacaktır. Buna göre istişare yükümlülüğü yerine getirildikten sonra her devlet kendi değerlendirmesi ve iradesi gereği harekete geçebilir.’ Görüldüğü gibi Türkiye 1974 Barış Harekâtını işte bu antlaşmanın 4’ncü Maddesinin kendisine verdiği hakka dayanarak yapmıştır. Biz Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı olarak karşı tarafta, 15 Temmuz’da başlayıp 19 Temmuz’a kadar devam eden kendi iç çatışmalarını Lefkoşa sokaklarında net bir şekilde izliyorduk. Bunların yapacağı müdahalelere karşı hazırlıklarımızı yoğun bir şekilde tamamladık. Türkiye ile devamlı irtibat halinde idik.

19 Temmuz’u 20 Temmuz’a bağlayan gece saat 24.00 te Alay Harekât Subayımız Kur. Bnb. Sedat Metin Alayımızın tüm subaylarına sabah 5.50 de yapacağımız harekât emrini okudu. Sabah Harekât başlangıcına kadar çalışmalarımız çok sessiz bir şekilde yapılmalıydı. Ben Top jeeplerini çalıştırmadan, mevzilere iterek sessiz bir şekilde yerleştirdim. En ufak bir ses karşı tarafı uyarabilirdi. Çünkü meskûn mahalde Türkler ve Rumlar iç içe yaşıyorlardı. Evler karşılıklı idi.  15-19 Temmuz tarihleri arasında onların iç çatışmaları esnasında biz ateş altına alacağımız hedeflerimizi tespit etmiştik. İlk atışı benim toplarım yapacaktı. Çünkü en uzun menzili silah benim silahlarımdı.

Türkiye’den de aynı saate Karadan, Havadan, Denizden gelen birliklerimizle müşterek harekât başladı. Kıbrıs Barış Harekâtı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Kıbrıslı mücahitlerimizin üstün savaş yeteneği ve kahramanlığı ile Kıbrıslı Türk soydaşlarımızın direnişi sayesinde başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN’in kitabından bir paragraf yazmak istiyorum. Aynı hassasiyeti Kıbrıs’ı bilen birisi olarak paylaşıyorum.

“Son yıllarda KKTC’nin toprakları haraç mezat Türk alıcılar tarafından alınıp yabancılara satılmaktadır. Doğu Akdeniz de egemenlik kurmak isteyen Amerikalılar, İngilizler ve Yahudiler Türk alıcıların ellerinde ki toprakları hızla satın alarak Ada’nın Türk nüfusunun Kıbrıs’tan uzaklaşmasına giden yolu açmaktadırlar. Kan dökülerek, can vererek alınan topraklar döviz karşılığında yabancılara terk edilmektedir.

Bu sorumluluğu bütün siyasilerin üstlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Harekât esnasında 35 Subay, 41 Astsubay, 421 Erbaş ve Er, 1 sivil olmak üzere 498 şehit verdik. 1200 askerimiz de yaralanmıştır.

Kıbrıslı soydaşlarımızdan da; 70 mücahit, 270 sivil ölü, 1000 yaralımız vardı. Kıbrıs Türk halkının her türlü askeri, siyasi ve ekonomik saldırı ve baskı karşısında milli duygularla, cesaretle, kahramanlıklarla, fedakârlıkla, metanetle, kararlılıkla gösterdiği efsanevi direnişe, Milli Dava ’ya hizmet anlayış ve duygusuyla önderlik ve rehberlik etmiş olan Dr. Fazıl Küçük ’ün ve KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın aziz hatıralarını saygıyla anıyorum.

20 Temmuz 1974 Kıbrıs Barış Harekâtının 47’inci yılında Anavatan Türkiye ve Yavru vatan Kıbrıs için canları ve kanları pahasına savaşarak destanlar yazan başta Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurucusu en büyük komutanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitlerimize rahmet, yaşayan Gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum.”

 

Editör: TE Bilisim