Sayın okurlar,

Bir insanın makulü, dolayısıyla gerçekleri görebilmesi çokta zor değildir. Bu mükemmel akıl, netice itibariyle bir an düşünür, bulur ve çözer. Eğitim, öğretim ve büyük tecrübeler ise insana ışık tutar, aydınlatır ve geleceğe isabetle gitmesini sağlar. Ama söz buraya gelmişken şu deyimi de ilave edelim: “ Kültür, her ne kadar cehaleti kaldırsa da eşeklik bakidir.” derler. Durum böyle olunca, öyle kuru sıkı sözlerle, artistik düşüncelerle, şer ve şeytan hareketlerle, gerçeklere varılmaz. Dünya kurulduğundan bu zamana kadar, yanlış akıl, yarım kafa, astarsız dil, ani çıkışlar, daima insanoğlunu gaflete götürmüştür. Yine bunun için diyoruz ki her kim ve ne suretle olursa olsun, okumayan, öğrenmeyen, düşünmeyen, tecrübelerinden nasibini almayan ve akıllara danışmayan bir kafa, ne aradığını bilmediği için bulduğundan da bir şey anlamaz. Akıl bir de sadece nefse yönelmişse, bu üç köşeli diken olur. Ne tarafından koysan yine batar. Ustasına, ehline, müracaat etmeksizin bir işe sarılan kişi, bulunduğu yerde, çevresinde alay mevzuu olacaktır. Akıllı insan, köpüğün gözüyle denize bakmaz. Tam tersine, denizin gözüyle köpüğe bakar. Böyle bir akıl, suyun dibini görmeden, anlamadan, balıklama dalış yapmaz. Her bilgi, her danışma ve tecrübe bunun için aklı çoğaltır. Dolayısıyla, insanın başı daima ayağının reisi olmuştur. Ayağı, eli velhasıl vücud gemisini götüren baştır. Hizmetkarımız akıl olursa, buna galip gelen duygularda mahkum olur. Pek tabi burada, sabırda muradımız olur. Sadece kabuktan ibaret olan bir aklın, zaten kendisi bir kabuktur. Unutmayalım ki her ahmaklık; Tanrı’nın kahrıdır. Her defasında ve devamla, ayrıca ısrarla; ham, kelek velhasıl kabuk misali aklın müsveddeleri, dünyadaki bütün cevherlerin haysiyetini biliyorum der, bununla da kalmaz; yalanda yanlış da ısrar eder durur. Ancak iş dolanıp çevrilip, mesele kendi cevherine gelince; adeta merkebe döner. Diyoruz ki kendini bilen, Yüce Yaradanını da bilir. Netice itibariyle, yolları düzgün, müspet yolları gören, böylece güzellikler diyarına koşanlar; öte yandan, mazlumu koruyan, zalimlere de lanet okuyan Aziz ve mükemmel akıl, bir dolunay gibi çakalların ulumasına aldırış etmez. Bunun için büyüklerimiz,” Kendini bilmez insana verilecek en güzel cevap, susmaktır.” derler. Bir gerçek de odur ki edepsiz ve şer tayfasına dua etmek de mürüvvet sayılmaz. Buradan hareketle diyoruz ki “Müritte, akıllı, tecrübeli, zeki, çalışkan ve tecrübeli kılavuzu sınamaya kalkarsa, bu düşüncede de mutlaka bir zafiyet vardır. Biz, evvela kendimizi tartıp, değerlendirmek mecburiyetindeyiz.

-Kısaca; açık ve kesin bir şekilde kendimize dönerek, “ Ey kalbim, ey aklım, ey gönlüm! Yanlış mı yaptım, doğru mu yaptım?” Böylece, ana konunun ve ana sorumuzun, bu olması gerektiğini  düşünüyorum. Değerlendirme yüce okurlarıma aittir.