İmran Aydoğdu6 Şubat’ta meydana gelen depremde toza dönen İsias Otel’de hayatını kaybetti. Geride acılı, gözü yaşlı, adalet arayan bir aile kaldı.

ÖZEL HABER: EBRU BUKET EKE

Deprem… Ülkemizin acı gerçeği. Çok büyük depremler yaşadık ama hiçbirinden ne bireysel ne de toplumsal ders almadık. Evet, bazı şeylerin önüne geçilemez ancak önlem almış olmak zorundayız. Önlemimizi aldığımız halde aksi bir durum olursa gelin o zaman “kader” diyelim…

Tarihte eşi benzeri olmayan 6 Şubat depremlerinde de çok canımızı kaybettik. Onlardan biri de İmran Aydoğdu. Henüz 25 yaşındaydı. Hayalleri, hedefleri vardı. Çok sevdiği ve onu çok seven bir ailesi, erkek arkadaşı Ahmet, kedileri, köpekleri vardı. Annesi gözünün içine bakmaya doyamıyordu, babası kızının düğününde onunla ilk dansı etmek istiyordu, ablasının can yoldaşı, ruh ikiziydi… ‘Asrın Felaketi’nde tabiri caizse tesadüfen Adıyaman’daydı. Hem de kolonları kesilen, yapımında dere çakılı ve kum kullanılan, 10 yıl atıl halde yağmura, kara maruz kalarak korozyona uğrayan, apartmandan otele çevrilen ve zemin sıvılaşması olan bir alanda yer alan İsias Otel’deydi… Yıkılan otelde tek bir tane bile yaşam üçgeni oluşmamıştı, öyle ki İmran’ın kendisinden ince olan cüzdanı bile parçalanmıştı.

Ailesinin gözü yaşlı, acıları dinmiyor, dinmeyecek. Tek bir istekleri var, o da adaletin yerini bulması ve İmran’ın adının Bolu’da bir sokağa ya da caddeye verilerek yaşatılması.

AİLESİ İMRAN’I ANLATTI

Annesi Seher Aydoğdu, babası Kadir Aydoğdu ve ablası İrem Aydoğdu, İmran’ı anlattı;
“İmran Bolu’da Milli Egemenlik İlkokulu ve Ortaokulunda okudu. Liseyi Atatürk Lisesinde okudu. Sonra Ankara’yı kazandı. Gazi Üniversitesinde 2 senelik Turizm ve İşletmecilik okuyordu.  Sonra yatay geçişle Osmangazi Üniversitesine geçti. Eskişehir’de kalıyordu. Ablası da o burada diye, burayı istedi. Biz de onlar burada diye geldik. Yaşıyorduk düzgünce…”

“O OTELİ NİYE TUTTULAR BELLİ DEĞİL”

“Turizm üzerine doktorasını yaptı. Sonra da ilk 3 turu aldı arkadaşları Müzeyyen, Leyla, Berna, Fikri ve Caroline ile birlikte. Son bölgeleri Ege, Akdeniz, Doğu Anadolu’yu alacaktı… 24’ünde İzmir’de başladı tur. Aslında Güneydoğu Anadolu’dan başlayacaktı, sonradan bir değişiklik olmuş Ege’den başladı. Yani diğer taraftan başlasaydı Ege’de olacaktı. Bu otel seçiminde de bir yanlışlık var. Aslında seçilmemiş de, turda ismi de yok zaten. Adıyaman’da başka bir otelin ismi varmış. Bir de Adıyaman gezilmeyecekmiş, sadece konaklama için gitmişler oraya. Gaziantep’ten o akşam apar topar getirmişler oraya. Niye getirdiler, o oteli niye tuttular belli değil… Saat 9-10 gibi giriş yapmışlar otele.”

“İLK GÜN ADIYAMAN’A BİR TÜRLÜ ULAŞAMADIK”

O sabah yavrum İrem nöbetteydi. Sabah 5’te benim telefonum çaldı, İrem arıyordu. Ben zaten o anlarda derin bir uykuda kabuslar görüyordum. Allah duyurmamak için öyle yaptı herhalde. “İmran neredeydi anne? Deprem olmuş Doğu’da çok büyük” dedi. “Adıyaman’a gelmişlerdi en son” dedim. İrem, “arıyorum, arıyorum ulaşamıyorum anne, telefona cevap vermiyor” dedi. “Benim yavrum gitmez, hiçbir şey olmaz” dedim. Yavrumun arkadaşı Berna, İrem’e ulaşmış Instagram hesabından. “İrem abla biz enkaz altındayız. İsias oteldeyiz, otel yıkıldı” deyince… Ahmet, İrem’i hastaneye almaya gitti. Sabah 6’da buradan yola çıktık. İlk gün bir türlü ulaşamadık Adıyaman’a.”

“GİTMESİNİ HİÇ İSTEMEDİM”

“İlk telefon geldiği, ulaşamıyoruz dendiği andan itibaren ben kalbimde bir şey hissettim zaten. Çünkü tura gitmesini hiç istemedim. Söyledim, “yavrum ben senin bu tura gitmeni istemiyorum. İçimde bir his var, gitme” dedim. “Anne gideyim, niye?” dedi. “Bilmiyorum, hiç gitmeni istemiyorum, içimde kötü bir his var. Dur yanımızda” dedim. “Gideyim anne, bunu bir daha düzenlemiyorlar” dedi. Sonra biz bavulunun bir tarafını doldurduk eşyalarla, diğer tarafı boş duruyordu. Köpeğinin bir tanesi geldi yattı bavulun içine, gitmesin diye herhalde… Bir türlü kaldıramadık. İkimiz beraber kucaklayıp indirebildik. Saatlerce kalkmadı bavulundan.”

“YALAN HABERLERE MARUZ KALDIK”

“Kahta’da bütün hastaneleri gezdik. Tek tek hastalara baktık. Hiçbir yerde yok İmran. Görevli biriyle görüştüm, “burada İsias Otel’den gönderilenler var mı?” diye sordum. Twitter zaten yalan haber dolu. İmran Aydoğdu sağ kurtarıldı, hastanede tedavisi sürüyor” diye haberler dolanmaya başladı. “İmran çıkmış, İmran’ı gelin, alın” diyorlar… Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittik. Oranın bazı yerleri harabe olmuştu zaten. Kullanılabilir, sağlam yerlerine de hastaları yatırmışlar. Yoğun bakımda çalışan hemşirelerle konuşuyoruz ama oraya da onlar gönüllü gelmişler. O yüzden çok da hastaneyi bilen insanlar değiller. Her yeri teker teker gezdik. Annem “ben morga da bakacağım İrem gelmişken” dedi.”

“TEK TEK AÇIP YÜZLERE BAKTIK İMRAN MI DİYE”

İmran mı diye hiç tanımadıkları insanların en kötüsü de depremde kim bilir ne hale gelmiş insanlara bakmak zorunda kaldılar.

“Kimsesiz morglarına baktık. Hep yüzlerini açtık, teker teker baktık. Ben çocuğumu almadan gitmeyeceğim buradan dedim. Bakacağım mecbur... Korkunç, mahşer yeri gibiydi. Morg diye hastanenin alt katına insanları battaniyelere, torbalara sarılı halde yerlere koymuşlar. Kolu, bacağı açık… Bir yerde kıyamet kopmuş, bir taraf hayatını yaşıyor. Cehennem derler ya, öyle bir yerdi o gün orası…”

“BİRİ İMRAN ÇIKTI DİYOR BİRİ ÇIKMADI”

“Adıyaman merkeze otele gidelim diye konuştuk. Adıyaman merkeze girmek kolay olmadı. Enkazlardan dolayı bazı yollar kapalı, bazı yollarda da çalışmalar oluyordu. Yıkılan evlerin yanında insanlar ailelerine sesleniyordu “sesimi duyuyor musun” diye… Otele gittik. Otel çalışanlarına annem Müzeyyen ile İmran’ı tarif etti, “çıkarttınız mı” dedi. Listeyi tutan biri diyor ki “hayır, çıkmadı”, biri de diyor ki “İmran çıktı”…”

“ALMAYA GELDİM YAVRUM SENİ DEDİM KALKMADI”

“Bu otelde şu an çıkarılmayan insan var mı” dedik ilk gittiğimizde. “var, daha burada 100 kişi falan var neredeyse” dediler. Öyle denince “benim çocuğum burada” dedim… Enkaz zaten olduğu gibi yığılmış. Hiçbir yaşam alanı yok. Tamamen kum yığını olmuş. Öyle olunca Ahmet “anne gidelim buradan, burada değil İmran” dedi. “Hayır oğlum, burada İmran. Gidemeyiz. Benim çocuğum burada” dedim. Biz orada başka birilerine sorarken, o arada çıkarmışlar yavrumu, yere koymuşlar. Biri “sizin çocuğunuzun piercingi var mıydı” dedi. “Var” dedim. “O zaman o sizin çocuğunuz, gidin bakın” dedi. Gittim baktım, benim yavrum ölmüş… Almaya geldim yavrum seni dedim, kalkmadı… Ablasına “sen doktorsun, herkesi kurtarıyorsun. Çocuğumu da kurtar. Baksana yaşıyor mu dedim. Ama yaşamıyordu, ölmüştü çocuğum… Arkadaşı Müzeyyen’i de çıkarttılar yanına koydular. Gitmesini hiç istememiştim. İçime doğmuştu benim. Deprem olmadan 2 gün önce içime doğdu.”

“ONUN GÖREVLERİNİ YAPMAYA DEVAM EDİYORUZ”

“Eskişehir UMKE ekibi çok yardım etti bize Allah razı olsun. Bolu’dan cenaze arabası istediler. Sabaha geldi. O sabah oradan çıktık. Bolu’dan Ahmet’in arkadaşları geldi Allah razı olsun hepsinden. Yavrum cenaze arabasıyla döndü… Yavrumu sağ getiremedik. Şimdi her gün ölüyoruz. Yavrumun kabrine toprak atıldı, biz de yaşayan ölüler gibiyiz. Her gün kabusa uyanır gibi uyanıyoruz. Ama yaşamak zorundayız diyoruz. Yavrumun emanetleri var, kedileri, köpekleri… Bize bıraktığı görevler var. Kedisini sokaktan kurtardı, iyileştirdi yavrum. Ameliyat ettirdi, kalbi durmuştu. Onu bıraktı bize. Onun görevlerini yapmaya devam ediyoruz. Her yaptığımız şeyi ona gönderiyoruz. Yavrum bak sana yaptık, sen gösterdin bize bunları, sen olmasan biz yapamazdık diye.” 

“SİZDEN ÖNCE BEN ÖLEYİM” DİYE DUA EDERDİ”

“Çok iyi bir çocuktu, çok merhametliydi, melek gibiydi. Hiç ayrılmazdık birbirimizden. Beraber markete giderdik, pazara giderdik, köpekleri gezdirirdik. Ailecek hep bir aradaydık. Araba süren tek çocuğumuzdu. Her yere götürürdü bizi. Anlatılmaz, yaşanan bir çocuktu. Herkesin kalbine dokundu. Bana bir tane bile poşet taşıtmazdı, “anne sen yorulma, anne sen taşıma” diye. “Annem sana bir şey olursa ben yaşayamam, sizden önce ben öleyim” diye dua ederdi. Duasını kabul etti Allahım… Keşke etmeseydi, etmeseydi de önce bizim canımızı alsaydı. Onu almasaydı, onun hayalleri vardı. Bize çiftlik kuracaktı. “Gündüz beraber yaşayacağız, akşam herkes kendi evine girecek” derdi.”

“İMRAN ANNEMİZ BABAMIZMIŞ, YETİM BIRAKTI BİZİ

İmran’ın çiftlik kurma hayalini kurma hayalini gerçekleştirmek isteyen Aydoğdu ailesi, onun bıraktığı her şeyi devam ettirmeye çabalıyor. 

“Hayvanlarımızı besliyoruz. Her sabah sırtımızda çantalarla kedilere, köpeklere mama veriyoruz. Sokakta yaralı bir hayvan görürsek veterinere götürüyoruz. Bir tane yavru kediyi yanımıza aldık. Bir tane daha kedi vardı tekrar hastalanmış, onu götüreceğiz yine. Yaşama sebebimiz bu işte. Yaşamak zorundayız onun hayalleri için. Bazen hepimiz bırakıyoruz kendimizi, yaşamak istemiyoruz. İmran bizim annemiz, babamızmış. Yetim bıraktı bizi. Yavrumu aldılar bizden. Cinayet, resmen cinayet… Otelin mührünü kaldırmışlar, kolonlarını kesmişler, atıl halde 10 sene beklemiş, her şeyi kusurluymuş.”

OTEL İLE İLGİLİ SORUŞTURMA DEVAM EDİYOR

Otelin yıkılmasıyla ilgili Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı ve aralarında otelin sahibi ve sorumlularının bulunduğu üç kişi 17 Şubat günü tutuklandı. Dosya kapsamında şu ana kadar 6 zanlı daha olduğu bildirilirken bunlardan 5’inin tutuklu 1 kişinin ise adli kontrolde olduğunu belirtildi. Son olarak 28 Temmuz’da yeni bir gelişme yaşandı; soruşturma kapsamında hakkında yakalama kararı bulunan mühendis de Mersin'de yakalandı ancak 31 Temmuz’da adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. 

“Şu an soruşturma aşamasında. İTÜ’den rapor bekliyorlarmış. Bölgeye savcılar ve hakimler tekrar yeniden atandığı için dosyaya yeni biri bakacakmış. Birkaç kişinin tutuklu olması en azından insanın için rahatlatıyor ama onların da kamuoyundan korumak için tutuklu olduklarını öğrendik. İlk mahkeme görülünce çıkarılırlar deniyor. Biz kendimiz bireysel bir avukat tuttuk Kıbrıs ekibi daha çok koordine çalışıyor bu konuda ve onlarla iletişim kurmaya çalışıyoruz.”

“ONUN İÇİN HAYIR YAPMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY GELMİYOR ELİMİZDEN”

Ablası İrem, İmran adına imparator penguen evlat edinmiş;

“Biz Neşeli Ayaklar’ı çok severdik, beraber izlerdik. İmran yardım kuruluşlarına destek olmayı çok severdi. Elimden geldiğince gördüğüm şeyleri yapmaya çalışıyorum onun için. Şu an dua etmek, davasına sahip çıkmak ve onun için hayır yapmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden. Çaresizlik içindeyiz yani.”

“HEP TAVANA BAKIYORLAR, İMRAN’IN MELEK OLDUĞUNUN FARKINDALAR”
Çok sevdiği kedileri ve köpeklerinin şu an neler yaptıklarını, İmran’ı özlediklerini belli edip etmediklerini sorduk;

“Köpekleri İmran geldi dediğimizde cama bakarlardı. Şimdi tavanları izliyorlar. Onun da melek olduğunun farkındalar. Biz ağlarken dişi olan yanımızda durmuyor, kaçıyor. Yukarı çıkıyor, ağlamamıza dayanamıyor. Büyük olan da biz ağlarken sürekli ağlar. Kedisi zaten hiç susmadı o gittiğinden beri. Arada bir çıkıyor, yastığının yanında yatıyor. Bazen montları düşürüyor, gardırobunun kapağını açıyor. Kıyafetlerini koklamaya çalışıyor herhalde.”

“BİZİ DE CANLI MEZARA KOYDULAR”

Aydoğdu ailesi İmran’ın doğum gününü artık hep Bolu’da kutlayacaklarını söyledi. Babaannesi Emine Aydoğdu ve halası Fatma Aydoğdu da İmran’ın mezarını sık sık ziyaret ediyor. 

“Anılarımız, ailemiz, en önemlisi de İmran artık orada… Onu babaannesine, halasına emanet ettik. Onlar 2 günde bir gidiyorlar. Bazen her gün gidiyorlar. Halası, “Ben İmran’a her gün gidiyorum. O benim yeğenim, ben ona bakarım, gözün arkada kalmasın” diyor. Bayramda 1 hafta Bolu’daydık. Her gün yanına gittik. Bazen akşam gidiyorduk. Yanından ayrılmadık. 4-5 saat oturuyoruz. Dualar okuyoruz, sohbet ediyoruz. Anca bayramda gidebiliyoruz. Yavrumu toprağa, bizi de böyle canlı mezara koydular.”

“ADININ BİR CADDE YA DA SOKAĞA VERİLMESİNİ İSTİYORUZ”

 “Bizim Tanju Bey’den isteğimiz var. Bolu’da bir caddeye ya da sokağa İmran’ın adını vermeleri. Yavrum Bolu’yu tanıtmıştı, videoları var. Tez ödeviydi. Öyle bir anısı var çocuğumun. Bolu’yu tanıttı. Büyük Cami’yi, Göynük’ü, Akkayalar’ı…”

“ACIMIZ GEÇMEYECEK”

Adaletin tecelli etmesi için çağrıda bulunan aile, “Bir an önce yargılanmalarını, cezalarını almalarını istiyoruz. Mahkeme süreci başlasa en azından… Bütün aileler bizim gibi perişan. Hepsi evladını kaybetti. Hepsinin içine belki biraz su serpilir ama acımız geçmeyecek. Ama en azından diyeceğiz ki adalet yerini buldu. Elini kolunu sallaya sallaya gezemezler. Çünkü suçlular. Yavrularımızı göz göre göre oraya mezara koymuşlar. Hem ilahi adaletin hem de Dünya’daki adaletin tecelli etmesini istiyoruz bir an önce” diye seslendi.

Aile kızlarını enkazdan kurtaran Kıbrıs Arama Kurtarma ekibine binlerce kez teşekkür etti. “Onlar olmasa kızımızı çıkaramazdık, onların sayesinde 2.gün çıkarıldı kızımız” dedi. Son olarak, Turizm Bakanlığı’nın bir taziyede bulunmadığına sitem ederek, Bakanlığın düzenlediği bir eğitim gezisi olmasına rağmen sahip çıkılmadığına dikkat çekti.

İşte depremin acı tarafı. Yitip giden canlar… Geride gözü yaşlı, canı yanmış aileler. Peki neden? Malzemeden çalarak iki kuruş kar etmek için, güzel görünsün diye süslenen ancak hiçbir koruması olmayan malzemeler kullanarak, alan genişlesin diye kesinler kolonlar yüzünden yitip gitti bu canlar. Klişe olacak ama gerçekten deprem öldürmez, bina öldürür. Çünkü deprem doğal bir afet ve buna engel olamayız. O yüzden neredeyse tamamından fay hattı geçen ülkemizde hepimiz önlememizi almak zorundayız.  

6 Şubat felaketinde İmran dışında Bolu’ya 3 kişinin daha acı haberi geldi. Hatice Güven ile kızı Asya Güven ve Yusuf Yavuz… Onlarla birlikte depremde hayatını kaybeden herkese Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyoruz. Bir daha böyle acılar yaşamamak dileğiyle…

Editör: Ebru Buket EKE