İnsan hayatı; anne rahminden başlayıp dünya hayatı ile devam eden,  kabir ve ahiret hayatı ile sonsuzluğa açılan bir yolculuktur.

Doğumla başlayan ve ölümle neticelenen dünya hayatı, irademizin imtihanını vereceğimiz ahretin tarlasıdır. Bu gerçek, Kur’an’da şu şekilde ifade edilir “Allah, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.[1]

Ahiret ise, dünyada irademizle yaptıklarımızın karşılığını göreceğimiz ebedi ve daha hayırlı bir yurttur.

Kur’an-ı Kerimde kötülenen ve aşağılanan “dünya” ve “dünya hayatı”, üzerinde yaşadığımız yeryüzü değil, ahiret kaygısı güdülmeyen hayat tarzıdır. İşte bu gerçek Kur’an’da şöyle ifade edilir; “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı!”.[2] Bir gerçek de şu ki, “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır[3]. Çünkü dünyada yaptıklarımız lehimize veya aleyhimize olacak şekilde ahirette karşımıza çıkacaktır[4]. Bu hakikat sebebiyle Rabbimiz bizlerden şöyle duâ etmemizi ister: “Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi Cehennem azabından koru[5].

Peygamber Efendimiz dünya ve ahretin önemini şu çarpıcı sözleriyle dile getirmişlerdir: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahret için çalış[6] Yani; yapılan her işin ve söylenen her sözün bir dünyevî bir de uhrevî boyutu vardır. Öyle ise yaptığın işte “muhsin” ol; iyilik yap, en iyisini yap, estetik yap ve Allah’ı görüyormuş gibi yap. Çünkü, Cennet ucuz değil, Cehennem de lüzumsuz değildir.

Dünya ve ahiret dengesinin gözetilmesini bizzat Allah (c.c.) istemektedir. Kur’an-ı Kerimde “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuk isteme; şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.”[7] buyuruyor.

Hayatı, sadece dünya hayatından ibaret saymak ve ahireti unutmak, bir başka ifade ile dünyevileşmek ne kadar kötü ise; ahiret kaygısı ile dünyadan eletek çekmek, başkalarına muhtaç, sefil bir hayat yaşamak da o kadar yanlıştır. Bu da Kur’an da şu şekilde yer alır: “Hayat, ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz bir daha diriltilecek değiliz.”[8] diyenler Cenabı Hakk’ın huzuruna getirildikleri zaman gerçeği görecekler ve kendilerine “İnkar ettiğinizden dolayı, tadın azabı![9] denilecektir. Bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulur:

Üç kişi Peygamberimizin eşlerin evine gelip Peygamberimizin ibadetini sorarlar ve aldıkları cevap üzerine, onu kendileri için azımsarlar ve “Peygamberin yanında biz neyiz? onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştır” derler.  Ve bunlardan biri:

       -“Ben yaşadığım müddetçe bütün gece namaz kılacağım”, dedi. Diğeri:

       -“Ömür boyunca oruç tutacağım, iftar etmeyeceğim”, dedi. Üçüncüsü de:

       -“Kadınlardan uzak kalacağım ve hiç bir zaman evlenmeyeceğim”, dedi. Sonra Peygamber s.a.v. bunların yanına geldi. Onlara: 

       -Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz? Dikkat ediniz! Allah’a yemin ederim ki, Allah’tan en çok korkanınız ve sakınanınız benim. Böyle iken bazen oruç tutuyorum, bazen de tutmuyorum. Namaz kılıyorum, uyuyorum ve kadınlarla evleniyorum. Eğer bir kimse benim sünnetimden yüz çevirirse, o kimse benden değildir”.[10]

İnsan için hayat, şerefle tamamlanması gereken en önemli görevdir. Ahiret ise daha hayırlıdır.

Dünya ahiretin tarlasıdır. Ahiret onun arkasıdır. Günahlar yüzkarasıdır. Cehennem cezası, Cennet safasıdır. Bunun verâsı Allah rızasıdır. Bundan da âlâsı, Cemâlullâhın temâşâsıdır. Rabbim cümlemize nasip eylesin. 

Ali Rıza TAHİROĞLU/DİB. Başkanlık Müftüsü


[1] Mülk 67/2

[2] Ankebût29/64

[3] Necm 53/39

[4] Bakara 2/286

[5] Bakara 2/201

[6]Cami’üs Sağir 2;12 Hadis No:1201

[7] Kasas 28/77

[8] En’am 6/29

[9] En’am 6/30

[10] Riyazüs-Salihîn, 1/175