SILA-İ RAHİM VE BAYRAM ZİYARETLERİ

Akrabalar arası ilişkiler konusu dinimizde, "sıla-i rahim" kavramıyla ifade edilir. Hem Kur’an-ı Kerimde ve hem de hadis-i şeriflerde bu konu üzerinde önemle durulur. Muhammed suresi 22-24 ayetlerde  “Demek siz (İslam'dan) yüz çevirip de yeryüzünde fesat çıkaracak ve akrabalık ilişkilerini koparacaksınız öyle mi! İşte Allah'ın lanetlediği, kulaklarını sağır ve gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır. Bunlar Kur'an'ı hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var" buyurulurken Hz. Peygamber de; "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, misafirine ikramda bulunsun. Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, akraba ilişkilerini sürdürsün ..."(Buhari, Edeb,85) buyurur.

Akrabalar arası ilişkiler konusu Kur'an'ın en temel konuları arasında yer alır (Nisa,36). Yüce Rabbimiz birçok ayette akrabaya hakkını vermeyi(İsra,26), yardım ve iyilik etmeyi emretmekte (Nahl, 90), akrabalık haklarına riayetsizlikten sakındırmakta (Nisa,1) ve akrabalık bağlarını koparmanın, fitne ve fesat ile ilişkisinden söz etmektedir (Bakara,27).

"Akrabalar arası ilişki" denilen bu akrabalık bağı, rahimler vasıtasıyla ortaya çıkar. Anne Rahim ile cenin arasında nasıl "kordon" diye bilinen maddi bir bağ var ise, doğduktan sonra da akrabalar arasında manevi bir bağ söz konusudur. Cenin için kordon ne kadar hayatî önemi haiz ise, Müslüman birey için de sıla-i rahim o denli önem taşır.

Yüce Rabbimizin en güzel isimlerinden olan "Rahmân" ve "Rahîm" ile "rahmet" ve "rahim" aynı kökten gelir. Kelimenin kökeni, acıma, esirgeme, merhamet etme anlamını taşır (İbn. Manzur, Lisanu’l-Arab,XVIII, 1611). Rahmân ile Rahîm arasındaki ilişki, çok esirgeyen ve çok merhamet eden Rabbimiz, rahmet ve merhametini sadece insanlara değil, hayvanlara da ana rahmi aracılığıyla verir. En vahşi hayvanların dahi yavrularına olan şefkat ve merhameti bunun bir sonucudur. Nitekim Allah Resulü bir hadisinde, "Rahim, Rahman'dan uzanmış bir ağdır ve arşa bağlıdır." buyurmuş (İbn Hıbban, Sahih,11,185) ve "'Rahim', Rahman'(dan) bir bağdır." şeklinde bir tanımlama yapmıştır(Tirmizi, Birr,16). Biri Rahman ile Rahîm arasında, diğeri ise rahim ile aynı rahimden dağılan akrabalar arasında olmak üzere iki tür ilişki vardır. Her iki bağda da ilişki, rahmet ve merhamet akışı şeklinde gerçekleşir. Arada bağlantı varsa, rahmet ve merhamet akımı devam eder, bağ koparılmışsa rahmet ve merhamet de kopar. Nitekim Hz. Peygamber'in bir kutsî hadiste şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Yüce Allah şöyle buyurur: 'Ben Rahman'ım, o (akrabalık bağlarının adı) da rahimdir. Ona kendi ismimden türeyen bir isim verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkimi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de ilişkimi keserim”(Ebu Davud, Zekat,45).

Hirada gelen İlk vahyin hemen ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) mi teskin için Hz. Hatice validemizin, "Çünkü sen, akrabalarla ilişkini sürdürürsün"(Buhari, Bed’ul-Vahy,1) demesi de Rahmet Elçisi'nin peygamberlikten önceki hayatında da bu hususta ne denli hassas davrandığını gösterir. Peygamberliği döneminde ise sıla-i rahim hassasiyeti artarak devam etmiştir.

Mekke’den Medine'ye varır varmaz verdiği ilk mesajlar arasında  yine sıla-i rahim vardır. İslam'la şereflenen Yahudi bilginlerinden Abdullah b. Selam şöyle anlatır: "Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldiği zaman halk onu karşılamaya çıktı. 'Resulullah geldi!' çığlıklarını duyunca, bir bakayım diye halkın içinde ben de gittim. Onun yüzünü açıkça görünce, bir yalancı yüzü olmadığını anladım. Ondan işittiğim ilk buyruğu şu oldu: “Ey insanlar! Selamı yayın, yemek yedirin, sıla-i rahmi yerine getirin (akrabalarınızla bağlarınızı koparmayın), insanlar uyurken namaz kılın ve cennete selametle girin"(Tirmizi, Sıfatu’l- Kıyame 42).

Akrabalar arası ilişkiler, sevgi, saygı ve ziyaretleşme gibi hususların yanı sıra sosyal hayatın her alanında karşılıklı yardımlaşmayı da gerektirir. Bu dayanışmanın, diyet, miras gibi hukuku gerektiren tarafları olduğu gibi, ahlaki boyutu da vardır. İyilik yapma konusunda öncelikli kimseler, ilk önce anne, sonra baba, kız kardeşler ve kardeşler şeklinde sıralanır. Genel olarak yardım elini uzatmada, özel olarak zekat ve sadakada en yakınlardan başlanır. Bu durum, Peygamber Efendimizin "el-akrab, fe'lakrab" şeklinde ifade ettiği üzere, en yakından uzağa doğru devam eder (Ebu Davud,Edeb,119-120). Herhangi bir yoksula verilen, bir sadaka sayılırken; yoksul akrabaya verilen, biri sadaka, diğeri sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır (Tirmizi,Zekat,26).

İlgi ve ilişkiyi sürdürmeyi fazlasıyla hak eden yakın akrabalardan biri de teyzedir. Kültürümüzdeki "Teyze ana yarısıdır." ifadesi, bu konudaki hadislerin aynasıdır. İbn Ömer'in rivayet ettiğine göre, bir adam Hz. Peygamber'e gelerek sorar: "Ey Allah'ın Resulü! Ben büyük bir günah işledim, bana tevbe imkanı var mı?" Hz. Peygamber, ''Annen var mı?" diye sorar. Adam, "Hayır." deyince, "Teyzen var mı?" diye sorar. Adam, "Evet." diye cevap verir. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "öyleyse git ona iyilik yap!" buyurur ve ekler, "Teyze, anne konumundadır." (Tirmizi,Birr,6)

Ayet-i kerimelerdeki akraba ile ilgili vurguya paralel bir şekilde Allah Resulü de konunun önemini sık sık dile getirmiştir. Akraba bağlarını sürdürmeye teşvik eden, aradaki bağları koparmaktan sakındıran birçok hadis mevcuttur. Mesela Sevgili Peygamberimiz bu hadislerinde, "Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akraba ilişkilerini sürdürsün!" buyurur (Müslim, Birr,20).  "Akrabalar arası bağların koparılmaması, aile içinde sevgi, malda bolluk ve ömrün uzamasına (bereketlenmesine) sebeptir"(Tirmizi, Birr,49) buyurulurken, ömrünün uzamasını (bereketlenmesini), rızkının genişletilmesini ve kötü bir şekilde ölmekten kurtulmayı isteyene akrabalarla ilişkilerini sürdürmesi tavsiye edilir (İbn Hanbel,1,143). Bir adam Hz. Peygamber'e gelerek, "Bana, yaptığımda beni cennete sokacak bir amel haber ver!" der. Orada bulunanlar, "Buna da ne oluyor!" derler. Hz. Peygamber, "Bir ihtiyacı var, nesi olacak!" der ve soran şahsa, "Allah'a ibadet edersin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılarsın, zekatı verirsin, bir de sıla-i rahmi yerine getirirsin (akrabalarla bağlarını sürdürürsün)." Buyurur (Buhari, Zekat,1).

Allah Rasulüne göre, "Sıia-i rahim yapan, akrabasından gördüğü iyiliğe iyilikle karşılık veren kimse değil, akrabası kendisine iyiliği kestiğinde dahi onlara iyilik yapandır"(Buhari, Edeb,15). Konuyla ilgili çeşitli rivayetlerde Hz. Peygamber, akrabalık ilişkisini kesenle ilişki kurmayı, vermeyene vermeyi ve sataşanı affetmeyi, faziletlerin en üstünü olarak anmıştır (İbn Hanbel,III,439). Yine Peygamberimize göre, "Akraba ile bağı koparmaya yemin de edilmez, nezir de!"(Nesai, Eyman,16). Allah Resülü'nün bazı hadislerinde akrabalar arası ilişkiler, doğrudan iman ile de irtibatlandırılmış, bazılarında ise söz konusu bağı koparmanın doğuracağı olumsuz sonuçlara işaret edilmiştir: "Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, misafirine ikramda bulunsun. Kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, akraba ilişkilerini sürdürsün" (Buhari, Edeb,85).

Dinimiz İslam’da, sıla-i rahme bu kadar önem verilmesine rağmen, maalesef günümüzde Müslümanların bu konuda oldukça duyarsızlaştıkları görülmektedir. Bilhassa tarım toplumundan sanayi toplumuna, köy ve kırsal hayattan şehir hayatına geçişle birlikte, akrabalar arası bağlar neredeyse kopma noktasına gelmiştir. Zira tarıma dayalı hayatta akrabalar aynı bölgede yaşamaktaydı ve işleri gereği birbirlerine daima ihtiyaç duymaktaydılar. Milyonların yaşadığı şehirlerde ise insanımız hem bireyselleşti hem de yalnızlaştı. Gerek hayat şartları, gerekse kimseye muhtaç olmadan yaşama arzusu, bireyi akrabalarından uzaklaştırdı. O kadar ki, kişi iş yoğunluğu sebebiyle ailesine, çocuklarına, ebeveynine, sıla-i rahme yeterli zaman ayıramamaktadır. Günümüzdeki bunca iletişim ve ulaşım araçlarına rağmen, sıla-i rahim her geçen gün biraz daha zayıflamaktadır. Ne yazık ki sıla-i rahim artık sadece birinci dereceden akrabaların ziyaretine indirgenmiş, ikinci ve üçüncü dereceden akrabalar adeta birbirlerini unutmuşlar, genç kuşaklar ise, belki de hiç tanışamadan bu dünyadan ayrılıp gitmektedir. Adından söz edilen ilişkiler ise; neredeyse bayramlarda, düğün veya cenazelerde görüşmeler ve buluşmalarla sınırlı kalmaktadır.

Şu halde biz Müslümanlar, dinimizin bu kadar önem verdiği sıla-i rahmi zayıflatmamalı, aksine güçlendirmeliyiz. Bağların kopmasıyla, aradaki rahmetten, sevgi ve merhametten mahrum kalacağımızı unutmamalıyız. Çünkü Resül-i Ekrem'in ifadesiyle, "Akraba ilişkisini kesen, cennete giremez"(Müslim, Birr,19). Bu, önemli bir ikazdır. İçinde bulunduğumuz Ramazan bayramını fırsat bilerek, akraba ziyaretlerimizi bol bol yapıp, büyüklerin dualarını ve gönüllerini almalıyız. Akrabanın derdi ile dertlenip, sevincine ortak olmalıyız.  

Bu rahmet bağının kurulması, sadece akrabalar arasındaki rahmet akışını değil, aynı zamanda Rahman ve Rahim olan Rabbimizin rahmetinin üzerimize bolca inmesini de sağlayacaktır. Peygamberimizin bildirdiğine göre rahim, arşa asılıdır ve (hâl diliyle) şöyle der: "Benimle irtibatı sürdürenle, Allah da irtibatını sürdürsün! Benimle bağını kesenden Allah da bağını kessin! " (Müslim, Birr,17).  

Son olarak Sevgili Peygamberimizin, akrabalar arası ilişkilerin koparılmasını kıyamet öncesi alametlerden biri olarak saydığını hatırlatalım (İbn Hanbel,I,420) ve sözün özünü yine Efendimize bırakalım: "Sevabı dünyada iken verilecek iyilik, (başkalarına) iyilik etmek ve akraba ile ilgilenmektir. Cezası dünyada iken verilecek kötülük de haddi aşarak azgınlık yapmak ve akraba ile iyi ilişkiyi kesmektir ''(İbn Mace,Zühd,23).

                                                                                                                                   Ali Rıza TAHİROĞLU

                                                                                                                                  DİB. Başkanlık Müftüsü