İçinde bulunduğumuz iç ve dış bağlam “vatan sevgisi” olgusunu dikkat ve özenle tekrar tekrar ele almamızı gerekli kılıyor. Özellikle 20. yüzyıla kadar “vatan” mefhumu çok geniş bir mana alanına sahipken 21. yüzyılda “vatan” dijital bir boyut kazanarak eski anlam ve önemi bir yönüyle kaybetmiş gözüküyor.
Kadim geleneğimiz ve inancımız; Türk milleti için vatan sevgisinin önemini her ortamda dile getirir. Bu hususta Hz. Peygamber “Vatan sevgisi imandan gelir.” sözüyle, iman ve inanç sahibi herkesin vatanını yani doğup büyüdüğü toprakları sevmesi gerektiğini ifade eder. Gazi Paşa, “Vatan sevgisi, ruhları kirden kurtaran en kuvvetli rüzgârdır.” benzetmesiyle düşüncemizi perçinler. Hürriyet Şairi Namık Kemal ise “İnsan vatanını sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı vatan sayesinde kaimdir.” sözleriyle vatanın bizler için fayda ve öneminin altını çizer. Hz. Ali, “Şahsınıza kötülük eden bir düşmanı affediniz, lakin vatanınıza ve milletinize kötülük eden bir kimseyi, asla affetmeyiniz.” sözleriyle vatanın birliği ve dirliği konusunda yanlışa düşen kim olursa ona karşı tavır alınmasını öğütler. Ahmet Mithat Efendi’ye göre ise “Vatan bir milletin evidir.”
Bu noktada “vatan” dedelerimizin, babalarımızın, bizlerin, çocuklarımızın ve torunlarımızın evidir. Evimize sahip çıkmak onu güzelleştirip daha sağlam ve dayanıklı olması için emek harcamak evin tüm fertlerinin asli ve öncelikli görevidir. Nitekim Namık Kemal’in kaleme aldığı tiyatro romanı olan Vatan yahut Silistre bize bu duygu ve düşünceyi en derinden şekilde hissettirir. Ancak bundan yaklaşık 150 yıl önce kaleme alınan bu eserin konusu olan Silistre (Bulgaristan’ın kuzeydoğusu) bugün için vatan toprağı olmaktan çıkmış ve bizler için Osmanlı tarihinin kederli konularından biri haline gelmiştir.
Bu hatırlatmalardan sonra esas değinmek istediğim konuya geliyorum. Aynı vatanı paylaşan insanların ortak bir vatan bilincine ulaşabilmeleri için en önemli husus acı, keder; sevinç ve kıvançta aynı duyguları paylaşmalarıdır. Diğer ve önemli bir husus nasıl ki çocukluk çağı insanın anavatanıysa çocukluk anıları da vatan sevgisinin filizlenip gürleştiği en kritik gelişimsel süreçtir. Çocukken duyduğumuz ezan sesi, kuş sesi, ninni sesi, mani sesi; gördüğümüz ovalar, yollar, dağlar ve taşlar; dokunduğumuz çimen, su, kar ve çamur; yiyip içtiğimiz tüm anne kokan börek, çörek ve hoşaflar vatan sevgisinin içimize ılık ılık akmasına vesile olur. Yani vatan sevgisi yaşantıyla öğrenilir, kazanılır.
Ancak şu an insanımız ve özelde yavrularımız zamanının çok büyük bir bölümünü sosyal medya, dijital oyunlar, dizi ve diğer internet içerikleriyle geçirmektedir. Yavrularımız için “vatan” kavramı yukarıda bahsettiğim anlam dünyasından oldukça uzaklaşmaktadır. Çünkü vatan sevgisinin oluşumunu sağlayacak bir yaşantı içerisine girememektedirler. Onlar için belki de vatan; akıllı telefon, sosyal medya, tablet, bilgisayar haline gelmektedir. Nitekim bu düşünceyi perçinleyen küresel akıl da planlarını saat gibi tıkır tıkır işletmektedir. Burada ortaya çıkan ve çıkabilecek olan tüm olumsuzlukların sorumlusu çocuklar değil yetişkinlerdir. Bu durum çok büyük ve ciddi bir eğitim sorunudur. Çünkü eğitim özü itibariyle yetişmiş bireylerin yetişmekte olan çocuklara aktardığı bilgi, beceri ve deneyimler aracılığı ile şekillenir. Daha fazla geç kalmadan çocuğumuza, insanımıza ve vatanımıza sahip çıkalım.
Selamlar…
30.09.2024
Bayram ERDEN