UZAYAN ÖMRÜN BEDELİ: RUHSAL YORGUNLUK
21. yüzyılın sessiz devrimi teknolojiyle birlikte insan ömründe yaşanıyor. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 1950 yılında dünyada ortalama yaşam süresi 46 iken, bugün bu rakam 73'e ulaştı. Japonya, İsviçre ve Norveç gibi ülkelerde bu oran 83’ü aşmış durumda. Türkiye'de ise 2000’lerin başında 70 olan ortalama ömür, 2024 itibariyle 78’e dayandı. Bilim, tıp ve hijyen alanındaki gelişmeler sayesinde artık insanlar daha uzun yaşıyor. Peki ama daha iyi mi yaşıyor?
Fiziksel ömrümüz uzarken, ruhsal dayanıklılığımız aynı paralelde ilerlemiyor. Dünya Sağlık Örgütünün 2023 yılına ait raporu, dünya genelinde depresyon ve anksiyete oranlarının son yirmi yılda %25’ten fazla arttığını gösteriyor. Özellikle genç kuşaklarda psikolojik dayanıklılık, önceki nesillere göre daha zayıf. Sürekli tetikte bir zihin, dijital bombardıman, performans baskısı ve yalnızlık çağın görünmez virüsü haline geldi.
Üstelik istatistikler de iç açıcı değil. OECD ülkelerinde antidepresan kullanımı son 15 yılda iki katına çıktı. Türkiye’de 2009’da 27 milyon kutu olan antidepresan tüketimi, 2023’te 65 milyon kutuya yaklaştı. Uzayan ömürle birlikte ruh sağlığını korumak artık bir tercihten çok bir gereklilik.
Burada asıl mesele “yaşamak” fiilinin içeriğini sorgulamak. Daha uzun yaşamak, daha mutlu veya daha huzurlu olmak anlamına gelmiyor. Tersine, belki de hiç bu kadar ruhsal olarak yorgun bir toplum olmadık. İşte tam da bu nedenle artık “sağlıklı yaşam” denildiğinde sadece bedensel sağlık değil, zihinsel ve duygusal iyilik hâli de aynı derecede önem kazanıyor.
Psikolojik sağlamlık, zorluklara karşı dayanıklılık ve duygusal dengeyi koruyabilme kapasitesi olarak tanımlanıyor. Araştırmalar, psikolojik sağlamlığı yüksek bireylerin sadece stresle daha iyi baş etmekle kalmadığını, aynı zamanda yaşam doyumlarının da daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu yetkinlik doğuştan gelen bir özellik değil, öğrenilebilir bir beceri.
Sağlam bir zihin yapısı; anlam arayışı, sağlıklı sosyal ilişkiler, esneklik ve umut gibi değerlerle besleniyor. Öz farkındalık, duygularla baş etme becerisi ve sağlıklı sınırlar kurabilmek, modern insanın acil ihtiyaçları hâline geldi.
Ruh sağlığı bedenle de doğrudan ilişkili. Son araştırmalar, beyin sağlığı ve bağırsak florası arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koyuyor. Sağlıklı, dengeli ve işlenmemiş gıdalarla beslenen bireylerde depresyon ve kaygı bozukluklarının daha düşük oranlarda görüldüğü kanıtlandı. Öte yandan, bağımlılıklar çağımızın başka bir görünmez salgını. Sigara, alkol, dijital bağımlılıklar ve madde kullanımı, ruh sağlığını tehdit eden en büyük faktörler arasında. Bağımlılıklardan uzak bir yaşam, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bütünlüğün de korunmasına katkı sağlıyor.
İnsanlık tarih boyunca hep daha uzun yaşamanın peşinde koştu. Şimdi bu hedefe ulaştık ama başka bir sorunla baş başayız: Uzayan ömrümüzü nasıl daha anlamlı, daha sağlıklı ve daha huzurlu kılacağız? Cevap açık: Psikolojik sağlamlık, doğru beslenme ve bağımlılıklardan uzak bir yaşam.
Unutmayalım; yaşam süresi değil, yaşam kalitesi mutlu bir hayatın asıl ölçüsüdür.
11.06.2025
Dr. Bayram ERDEN