Peygamberimizin etrafında halkalanan genç sahabelerin hayatlarını incelediğimizde, karşımıza hep kamil bir iman,  iliklerine kadar samimiyyet, sonuna kadar fedakarlık ve aldığı  emre son nefesine kadar sadakatle bağlılıklarını görürüz. Bu sebeplerle, çıktıkları yolda Allah’ın lütf’u inayetiyle hep muvaffak olmuşlardır. Peygamberimizin bir emriyle, Musap b. Umeyr Mekke’den Medine’ye hicret eder, girmediği sokak ve ev bırakmaz ve  bir yıl sonra 70 den fazla müminle Hz. Peygamberi ziyarete gelirler. Peygamberimize ev sahipliği yapan Ebû Eyyûb el-Ensari peygamberimizin müjdesine nail olabilmek için Medine’den ta İstanbula gelir ve burada şehadetle tanışır. Peygamberimizin sahabilerinden Hakem el- Gıfari ve Büreyde el –Eslemi’nin kabirleri Türkmenistan’ın Merv şehrindedir. Sizce bu iki sahabeye hangi sebep bu kadar yolu yürüttü dersiniz?

Hz. Peygamber’in “Âlimler, peygamberlerin varisleridir” (Ebu Davud, İlim,1) hadisi aslında ilim ehline büyük bir kıymet vermiştir. Bu kıymeti, ilk olarak hak edenlerin dînî ilimlerle meşgul olan kimseler olduğu akla gelmektedir. Bununla beraber bu hadisten, diğer müsbet  ilim sahibi  olan âlimlerin de Peygamberlerin miras bıraktığı ilme sahip kıymetli kimseler oldukları  anlaşılır. Bu sebeple her türlü ilim sahibi âlimlerin peygamberler gibi dini tebliğ etme, öğretme ve açıklama görevlerinin bulunduğunu ifade edebiliriz.

Kısaca, Kur’an ve Sünnette ilme ve ilim sahiplerine çok büyük değer ve kıymet verildiği hepimizin malumdur. Verilen değere sahip çıkıp da sorumluluktan kaçmaksa bize deve kuşunun hikâyesini hatırlatır. Hâlbuki, aynı yolun yolcuları olduğunu iddia edenler, aynı inançla, aynı samimiyet ve fedakârlıkla son nefesine kadar sadık bir nefer olmalıdır.

“Kusursuz dost arayan dostsuz kalır” atasözünden hareketle kusursuz, sorunsuz iş arayan da işsiz kalır diyebiliriz. Hiç bir meslek grubu, hiçbir iş sorunsuz değildir. Fakat ilelebet de bu sorunlarla devam etmemelidir.

Nasıl ki, hiçbir bahane başarının yerini tutmuyorsa, sorunları sürekli tekrar etmek yerine, az da olsa çözüm odaklı işler yapmak daha doğrudur. Karanlıktan şikayet etmek yerine bir mum yakmanın daha doğru olduğu gibi.

Adım adımdır sefer, sabırdadır zafer.  “Allaha en sevimli amel, az da olsa devamlı olanıdır”. (Buhari , Rikak,18)

Biz Müslümanların en güçlü yönü Kuran'ı Kerimdir. Öyle ise genelde Müslümanların özelde hademe-i hayratın (din gönüllülerinin) en güçlü yönü de Kur'an'ı Kerimdir.

Tarihten günümüze gerçek Kuran hizmetkarları önce Allah (c.c.)'ın sonra Hz. Muhammed (sav)’in övgülerine mazhar olmuş, bunun yanında bütün müminlerin de sevgisini, saygısını ve duasını kazanmıştır.

Ataullah İskenderi’nin şu sözü çok hoştur: " Allah indindeki yerinizi öğrenmek istiyorsanız, Allah'ın sizi hangi işte istihdam ettiğine bir bakın". Allah hademe-i hayrata kendi kapısında iş verirken, diğer işler ve meslek gurupları da son derece saygın ve güzeldir. Kimi metrelerce yerin altında, kimi gökyüzünde, kimi de çok zor ve sıkıntılı işlerde çalışıp rızkını temin etmektedir. Her iş ve meslek gurubu, işin hakkı verildiği müddetçe güzeldir ve saygındır.

Bu hademe-i hayrât işlerini yapmak çok büyük bir şeref olduğu gibi bir o kadar da tehlikelidir. Çünkü, ahiret ameli ile dünyalığını kazanan tek meslek grubudur.

Kur’an ve insan için ikizdir denir ya; her ikisine yapılan hizmet hakka ve hayra hizmettir. Öyle ise, “din ve Kur’an hizmetini daha iyi nasıl yapabiliriz” sorusunun  sancısını yüreğinde hissedenlerin planlı programlı çok çalışmaları gerekmektedir. Ulaşmadığımız ev, dokunmadığımız insan kalmamalıdır. Bu yolda yürürken kınayanların ve ayıplayanların da söz ve tavırlarına hiç ama hiç iltifat etmemeliyiz. Bunu yaparken belki  nefsimiz çok zorlanacak ama, başka türlü de Musap olunmuyor ki, dostum!

Ali Rıza TAHİROĞLU

Bolu İl Müftüsü