Hepimiz, çocukluğumuzdan anılar biriktiririz. O saf, kendiliğinden gelen mutluluk anları, çevremizdeki dünyayı sorgusuzca kabul ettiğimiz, kaygılardan uzak günler… Bir çocuğun yüzündeki gülümseme ve kahkahalar, saf mutluluğun, beklentisiz sevincin bir ifadesi gibidir. Yıllar geçtikçe bu saf duygudan uzaklaştığımızı, yerine “gerçekçi” bir bakış açısına sahip olduğumuzu fark ediyoruz. Peki, neden çocukken daha mutlu hissettiğimizi hatırlıyoruz?

Hepimiz, çocukluğumuzdan anılar biriktiririz. O saf, kendiliğinden gelen mutluluk anları, çevremizdeki dünyayı sorgusuzca kabul ettiğimiz, kaygılardan uzak günler… Bir çocuğun yüzündeki gülümseme ve kahkahalar, saf mutluluğun, beklentisiz sevincin bir ifadesi gibidir. Yıllar geçtikçe bu saf duygudan uzaklaştığımızı, yerine “gerçekçi” bir bakış açısına sahip olduğumuzu fark ediyoruz. Peki, neden çocukken daha mutlu hissettiğimizi hatırlıyoruz?

Çocukluk dönemindeki mutluluk, yetişkinlik döneminde sahip olmayı arzuladığımız bir ideale dönüşüyor. Çocuklar, çevrelerindeki dünyayı doğrudan ve olduğu gibi kabul ederler. Çevredeki her şey birer keşif alanıdır, en sıradan nesne bile onlar için eğlenceli olabilir. Belki bir sokak kedisiyle arkadaş olmak ya da parkta koşturmak kadar basit bir eylem bile mutlu olmaya yeter. Kaygıdan tamamen uzak ve soyutlaşmıştır. En ufak bir şeyden mutlu olmanın heyecanını yaşardık. Bağıra bağıra gülerdik. Susmayı hiç bilmezdik. Çocukların mutluluğu beklentisizdir; elde edilmesi gereken bir şey değildir. Yetişkinler gibi başarı, statü veya para gibi kavramlara bağlanmaz. Bir çocuğun dünyasında mutluluk anlıktır; yarının ne getireceğine dair endişe yoktur, sadece “şimdi” vardır. Ancak, yaş aldıkça beklentilerimiz, sorumluluklarımız ve hedeflerimiz artıyor. Çocukluğun getirdiği saf mutluluğun yerine, başarıya ulaşmak için çabalayan, daha fazla kazanmayı hedefleyen bir zihniyet yerleşiyor. Toplumun çizdiği başarı ve mutluluk standartlarına ulaşamadığımızda, kendimizi başarısız ve mutsuz hissetmemiz neredeyse kaçınılmaz hale geliyor. Çocukken hiç düşünmediğimiz meseleler, yetişkinlikte bir yük olarak omuzlarımızda birikiyor. Ekonomik kaygılar, kariyer baskıları, sosyal beklentiler, ilişkilerde yaşanan zorluklar derken, mutluluğa dair basit algımız giderek karmaşıklaşıyor. Mutluluğu çocukluk anılarımızda aramak veya sadece çocukluğumuzda yaşanmış bir duygu olarak görmek, yetişkinliğin getirdiği düşünce kalıplarından biri. Aslında, mutluluk hâlâ burada, sadece ona ulaşma yollarımız değişti. Ancak çoğu zaman bu yollara girmek yerine, mutlu olmak için “çaba sarf ediyoruz.” Hâlbuki mutluluk, ulaşılması gereken bir hedef değil, her an yaratabileceğimiz, içsel bir deneyimdir.

***********

Belki de mutluluğun peşinden koşmak yerine, her gün küçük anlarda mutluluğu bulmayı yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Çocuklar gibi anı yaşamayı ve küçük şeylerden keyif almayı tekrar hatırlamalıyız. Sabah kahvemizi yudumlarken, sevdiğimiz bir dostumuzla sohbet ederken o mutluluk anlarını fark edebilmek… Bunlar küçük, ancak fark yaratabilecek eylemler. Günümüz toplumunda mutluluğa dair büyük bir beklenti var: Sosyal medyada “mükemmel” hayatlar yaşayan insanları gördükçe, kendimizi daha az mutlu hissetmeye başlıyoruz. Oysa gerçek mutluluk, başkalarının sahip olduğu veya yaşadığı şeylere bakarak değil, kendimizle ve yaşadıklarımızla tatmin olduğumuzda ortaya çıkar. Sosyal medyada gördüğümüz hayatlar, genellikle seçilmiş anlardan ibarettir.  Mutluluğu sosyal medyada değil, gerçek hayattan zevk alarak çıkarmalıyız.  Bir çocuğun dünyaya baktığı gibi bakmayı deneyebiliriz. Bu, her şeyin yeni ve heyecan verici olduğu, keşfetmeye değer olduğu bir bakış açısı. Hayatımızın sıradan görünen yanlarına bile bu gözle bakabilirsek, belki de mutlu olma kapasitemizi yeniden canlandırabiliriz. Ayrıca, anın içinde kalmak, şimdiki zamanı yaşamak, geçmişe takılmadan ve geleceğe dair endişelerle boğulmadan yaşamak da mutluluğa ulaşmak için önemli bir adımdır. Mutluluk sadece çocukken yaşadığımız bir his değil, hayat boyu deneyimleyebileceğimiz bir duygu. Çocukken daha saf bir biçimde hissettiğimiz bu duyguyu, yetişkinlikte yeniden bulmak zor olabilir; ama imkânsız değil. Sadece çevremize ve kendimize dair bakış açımızı yenilememiz, beklentilerimizi sadeleştirmemiz gerek. Çocukluk anılarımızdaki mutluluğu hatırlamak bize bir ilham verebilir, ancak mutluluğu bugünde, şu anda, kendi içimizde bulmak ise her gün atabileceğimiz küçük bir adımla mümkün.