Haram aylar olarak bilinen zilkade, zilhicce, muharrem ve recep ayları İslâmî literatürde savaşın haram kabul edildiği dört kutsal aydır.

Haram aylar tabiri Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde birçok yerde geçer. Söz konusu dört ayın bu şekilde adlandırılması bu aylarda savaşın haram kılınması, işlenen sevap veya günahlara başka zamanlarda yapılanlardan daha fazla mükâfat veya ceza verilmesi, böylece yılın diğer aylarından farklı bir önem ve saygınlığa sahip bulunmaları sebebiyledir

Kur’an’da, gökler ve yeryüzü yaratıldığı zaman Allah katında ayların sayısının on iki ve bunlardan dördünün haram ay olduğu açıklanıp insanların o aylar içinde Allah’ın koyduğu yasağı çiğneyerek kendilerine zulmetmemeleri istenmiş (Tevbe,36), ayrıca haram ayda savaşmanın büyük günah olduğu (Bakara,217), bu aya karşı saygısızlık edilmemesi gerektiği (Mâide,2) ve saygıya lâyık bir mâbed olan Kâbe ile birlikte haram ayın da insanların iyiliği için bir sebep kılındığı (Mâide,97) belirtilmiştir.

 Tefsir ve tarih kitaplarında, haram aylarla ilgili hükümlerin hac ibadetiyle birlikte Hz. İbrâhim zamanında teşrî‘ kılındığı, insanların bu aylarda sağlanan güven ortamı içinde hac ibadetini rahatça yaptıkları, Mekke ve çevresinde oturanların da bu vesileyle geçimlerini sağladıkları belirtilmektedir. (TDV. İslam Ansiklopedisi)

Bu uygulamayı Hz. İbrâhim ve İsmâil’in şeriatından alan Câhiliye devri Arapları, haram aylar girdiği zaman bunların kutsallığına karşı gösterilmesi gereken saygının bir işareti olarak savaştan ve her türlü saldırıdan kaçınırlardı; hatta bir kişi babasının veya kardeşinin katiline dahi rastlasa ona saldırmaz, kötü bir söz bile söylemezdi. (TDV. İslam Ansiklopedisi)

Haram aylarla ilgili hükümler Hz. İbrâhim (a.s.) tarafından konulmakla birlikte hac ibadetinde olduğu gibi zamanla temel amacından uzaklaştırılmış, ancak İslâmiyet’in gelmesiyle yeniden aslî hüviyetine kavuşturulmuştur. Hz. Muhammed (sav), kendisine karşı savaş açılmadığı sürece haram aylarda savaşa girişmemiş, bir sefere çıktıktan sonra haram aya girildiğinde de ayın geçmesini beklemiştir (Müsned, III, 334, 345; Heysemî, VI, 66). Kur’ân-ı Kerîm’de haram ayda savaşmanın büyük günah olduğu hükme bağlanırken insanları Allah yolundan çevirmenin, Allah’ı inkâr etmenin, Mescid-i Harâm’ın ziyaretine engel olmanın ve halkını oradan çıkarmanın Allah katında daha büyük günah olduğu da belirtilmiştir (Bakara,217). Bu âyetten, haram aylarda kendilerine karşı girişilen bir savaşa Müslümanların karşılık verebilecekleri anlaşıldığı gibi bir başka âyette de haram aylardaki saldırmazlığın karşılıklı olduğu, Müslümanların saldırıya uğradıkları takdirde aynı şekilde hareket edebilecekleri bildirilmiştir (Bakara,194).(TDV. İslam Ansiklopedisi).

İslâm’dan önce Arap kabileleri arasında çeşitli sebeplerle sık sık savaşlar meydana gelirdi. Bunlardan dördü, her türlü düşmanlık ve mücadeleden el çekilmesi gereken, kötülük yapmanın ve kan dökmenin yasak olduğu haram aylarda (zilkade, zilhicce, muharrem, recep) yapıldığı için “Ficâr savaşları” (eyyâmü’l-ficâr) diye anılmıştır.

 Ficâr sözlükte “azmak, haktan ayrılmak, günaha dalmak, yemininde ve sözünde yalancı çıkmak” anlamına gelir. (TDV İslâm Ansiklopedisi). Ficâr savaşları o zamanki Yahudi, Hristiyan ve putperest  kabilleler arasında olan savaşlardır. Bunlar, tarihin her döneminde hiçbir zaman ne kural tanımışlar ne de kutsalları olmuştur. Bu gün de aynı değil mi? İçinde bulunduğumuz ve haram aylardan biri olan mübarek recep ayında, tarifi imkansız bir zulüm ile Gazze’de, Filistin’de ve Yemen’de sayısız katliamlar yapmaktadırlar. Yapanlar ise yine tarihte olduğu gibi Yahudiler (Siyonistler) ve Hristiyanlardır. Allah’ım sen bilirsin, bunları senin yüce adaletine havale ediyoruz!(Amîn).