Her doğan mutlaka ölmeye namzettir. Bu  ilahi kanunun bir gereğidir. Nitekim  Yüce Rabbimiz kur'an-ı Kerim’de “Her canlı ölümü tadacaktır”(Ankabut,57) buyurmaktadır. Bu  değişmez ve istisna tanımaz kanun karşısında insanoğlu anlayış ve inancına göre vaziyet almış çeşitli davranışlarda bulunmuş ve adetlere tabi olmuştur.

 İslam dini Müslümanın hem fert hem aile hem de cemiyet hayatını dilim dilim içine alan ve nokta nokta işleyen bir dünya nizamıdır. Bu  itibarla Müslümanın yapması gereken bir takım görevleri vardır. Bu görevleri ana başlıklarıyla sıralamak gerekirse

1.      Kulun Allah'a karşı görevleri,

2.      Kulun insanlara karşı görevleri,

3.      Kulun kendine karşı görevleri.

 Görüldüğü gibi fert olarak insanın diğer insanlara karşı yapması gereken hususlar görev olarak telakki edilmektedir. İşte  bu görevlerden bir tanesi de yakınını kaybeden aile fertlerine başsağlığında bulunmaktır.

 Taziye  kelimesinin lügat manası; sabrettirmek, sabra teşvik etmek, sabır tavsiye etmek ve teselli etmektir. Tarifi  ise; umumiyetle ölü sahibine, yakınını kaybeden aile fertlerine başsağlığı için yapılan ziyarete taziye denir. Taziye  memleketimizde “Başın sağ olsun” “Allah geride kalanlara sabr-ı cemil ve ecri cezilihsan buyursun” “Allah uzun ömürler versin” gibi sözlerle ifade edilmektedir.

Taziye dilemek müstehaptır. Hz Peygamber taziyede bulunmuş ve buna da teşvik etmiştir. Ebu Berze el- Eslem'i (r.a) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kim çocuğunu kaybeden bir anneye taziyede bulunursa cennette ona bir bürde (hırka) giydirilir”.( Tirmizî, Cenâiz 74, hadis no: 1076) Diğer  bir hadisi şerifte de; ibni Mesut (r.a.) anlatıyor: Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki; “Kim (bir belaya) maruz kalana taziyede bulunursa ona öbürünün sevabının bir misli verilir”. (Tirmizî, Cenâiz 71, hadis no: 1073)

Dinimiz İslam, musibete maruz kalanlara  ilgi göstermeyi emreder ve  ilgiye de büyük cevap vaat eder. Nitekim  ikinci hadiste musibet sahibine teselli vermenin, musibeti çekenin sabır ve tevekkül göstererek kazanacağı sevap kadar sevaplı bir amel olduğu belirtilmektedir.

 Taziyenin zamanına gelince; aynı yerde bulunanlar için ölüm vaktinden (defin işleminden) itibaren başlayarak üç gün devam eder. Üç  günden sonra taziye yapılmaz. Eğer  yapılırsa  bunda kerahet vardır. Ayrıca  taziyenin tekrarı da mekruhtur. Ancak uzakta olanlarla, sonradan haberdar olanlar için bir müddet tehdit söz konusu değildir. Taziye,  aklı ermeyen küçük çocuklar hariç ölünün bütün yakınlarına yapılmalıdır.

Ölü sahiplerinin taziyeleri kabulleri için 3 güne kadar evlerinde bulunmaları caizdir. Fakat  yol ortalarında ve kapı önlerinde beklemeleri mekruhtur. Ayrıca  ölü sahiplerinin birinci, üçüncü günlerinde veya bir hafta sonra yemek vermeleri de mekruhtur. Ancak  ölünün komşularının ve uzak akrabalarının yemek hazırlayarak ölü sahiplerine ikram etmeleri ve yemeleri için de ısrar etmeleri müstehaptır. Bu  yemek ikramının müddetinin de bir gündüz ve gece olduğu alimler tarafından belirtilmiştir. Fakat  ölü ailesinin yemek hazırlayıp gelen misafirlere ve başkalarına ikram etmeleri hem zamanlaması açısından nahoş olduğu hem de acıları varken gelenlere ikram yapmaları bir külfet teşkil ettiği için İslam alimlerince mekruh saymış ve hatta bazıları da daha ileriye götürmüşlerdir.

 Şu önemli konuyu da hatırlatarak konumuzu tamamlayalım. Ölünün  terekesine (geride bıraktığı mala) dört hak taluk eder. Bunlar  sırasıyla

1.      Ölünün terekesinden ilk önce techiz ve tekfini  yapılır,

2.      Bundan sonra varsa eğer, borçları ödenir,

3.      Geriye kalan  malının üçte birinden(1/3) varsa vasiyetleri yerine getirilir.

4.       Bunların dışımda geriye kalan malları dinimizce belirlenen ve  sabit olduğu şekliyle varislere taksimatı yapılır.

Allah-u Teala kamil imanla beraber, vakti gelince eceli tattırmayı herkese nasip eylesin. (Amin)

Ali Rıza Tahiroğlu/DİB. Başkanlık müftüsü