Kapital kelimesi Fransızca kökenli olup, sermaye demektir. Maddi bir değerdir. Materyalistlerin inandığı ve güvendiği bir güçtür. “Madde” bağımlılarının olmazsa olmazı yani tanrısıdır. O varsa her şey tamam, yoksa her şey eksiktir.

Hâlbuki, Mü’min  için öyle mi? Mülk sadece Allah’ındır. İnsanlar bir emanetçidir. Kimine göre elinin kiridir. Yunus Emre; Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi. Mal da yalan, mülk de yalan, Var biraz da sen oyalan, der. Hz. Peygamber (sav) zenginlik ile fakirlik arasında muhayyer bırakıldığını, o ise  fakirliği tercih ettiğini buyurmuştur.

Herhangi bir insan için geçerli olan ihtiyaçlar Hz. peygamber (sas) için de söz konusu idi. Fakat o, içinde bulunduğu toplumun ekonomik olarak en zayıf olanı nasıl yaşıyorsa öyle yaşamayı tercih ediyordu.  Üzerine yattığı hasırın izlerini Allah Resûlü'nün (sas) vücudunda görünce duygulanıp ağlayan Hz. Ömer (ra), “Ey Allah'ın Resûlü! Kisra ve Kayser'in hâli ortada (servet ve saltanat içindeler) ve sen Allah'ın Resûlü'sün!” dediğinde, “Dünyanın onların, âhiretin ise bizlerin olmasını istemez misin?” diyerek dünyalık şeylerin önemsizliğine işaret etmişti.

Toplumsal veya sosyal çürümeye gelince; toplumu ayakta tutan milli ve manevi değerlerin aşınması, zayıflaması ve bozulması veya kaybolmasıdır. Ahlakî ve kültürel değerlerin azalması veya yok olması demektir.

Batının ekonomik refahı insanların hayranlığını celp edince, sınai ve teknolojisini alma yerine, bozuk toplum yapısını ve olmayan ahlakını almaya çalışmışlar ve belli ölçüde de başarılı olmuşlardır. Bunun sonucu olarak toplumda düzensizlik, istikrarsızlık ve sosyal çürümeler vuku bulmuştur.

Toplumsal veya sosyal çürümeye etki eden bir çok sebep sayabiliriz. Ancak en önemlisi ahlâkî bozulmadır. Diğerleri, ahlâkî bozulmanın etkisiyle onun peşinden gelir. Ekonomik çöküş, kültürel bozulma, eğitimin kalitesizliği ve zayıflığı, siyasette ve politikada istikrarsızlık ve iktidarsızlık, aile mefhumunun zedelenmesi…gibi bir çok hususu sayabiliriz. Bunlardan bazıları tekrar kazanılabilir. Mesela, Almanya ikinci dünya savaşında her şeyini kaybetti fakat kısa bir zaman içinde, yeniden dünyanın en önemli ekonomilerinden biri haline geldi. Fakat ahlakî çöküntü ve bozulma böyle kısa bir sürede düzelmez. Her şeyi yapmak çok zor ama yıkmak ve yok etmek çok kolaydır.

Ahlakî çöküntü; tüm toplumu sarmalamaya başlarsa, insanların doğuştan getirdiği temiz fıtratları da bozulur ve her türlü kötülüğü normalmiş gibi görmeye başlar. Bu durum da aklımıza geçmiş kavimlerin başına gelenleri hatırlatmaktadır. Kur’an’da bir çok örneği vardır ve bunun içindir ki genelde insanlık, özelde Müslümanlar ciddi ciddi uyarılmaktadır.

Henüz kötü bir akıbete uğramamışken, herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Kişisel ve kurumsal olarak bahanelere sığınacak durumda değiliz. Bu ülkede, iyilik ve hayır namına ne yapmak istedik de yasalar ve mevzuat önümüze geçti. Böyle, olmayan bir gerekçenin arkasına sığınamayız. Hem dini ve hem de yasal olarak görevimiz, Allah’ın dinini önce doğru anlamak, sonra yaşamak ve usulünce de tebliğ etmektir. Bu bakımdan çok büyük sorumluluk altındayız. Hem dini hem de yasal görevlerini yapmayan bizlerin   sosyal çürümelerden şikayetçi olmamız, en basit ifadesi ile yüzsüzlüktür, hakkımız da yoktur.

Binlerce yıldır İslam toplumlarını ayakta tutan kadîm değerlerimiz, bilinçli bir şekilde örselenmekte ve değersizleştirilmektedir. Bu durum karşısında sessiz kalmayıp, haklı mücadelemizi sonuna kadar yapmalıyız. Yoksa bu sorumluluğun altından kalkamayız!

                                                                                                                      Ali Rıza Tahiroğlu

                                                                                                                 DİB. Başkanlık Müftüsü