Özellikle 20 yy.ın ikinci yarısında insan ve topluma bakış konusunda önemli bir kırılmanın yaşandığı söylenebilir. Bu süreçte “bireycilik”; “öz güven”, “kişisel gelişim” gibi kavramlarla yoğrularak hatalı olduğunu düşündüğüm boyutlara ulaştı. Kişisel gelişim kitapları, kitapçıların en fazla pazarladıkları eserler oldu. Ayrıca bugün, sosyal medya başta olmak üzere birçok platformda bireysellik adı altında bencillik, egoizim, hazcılık, yararcılık gibi hastalıklı fikir ve düşünceler yaygınlaştırılmaya çalışılıyor. Yani önce can sonra canan deniyor.  Sebep olarak da insanın bu şekilde mutlu ve başarılı olacağı fikri öne sürülüyor. Başarı konusunu bilemem ama insanın bu şekilde mutlu ve huzurlu olamayacağını belirtebilirim.

Diğer taraftan da yanlış anlaşılmak istemem “birey”in hak ve hürriyeti gerçekten çok önemlidir. Nitekim toplumların gelişmişlik seviyesinin önemli bir göstergesi bireye (insana) verilen değerdir. Ancak bu bakış açısı bireyin tüm ilişkilerini hırs, yarar ve çıkara odaklamasına neden oluyorsa insan ve toplumların mutlu ve huzurlu olması mümkün olmayacaktır.

İnsanın kişisel hak ve hürriyetini önemsemek onu bencil, yararcı ve egoist yapmamalıdır. İnsanı değerli ve anlamlı kılan en temel özelliği toplumsal yanıdır. Çünkü insan biyolojik ve fizyolojik açıdan hayvani özellikler gösterirken onu bilinçli ve saygın bir birey haline getiren süreç toplum, kültür ve eğitimdir. Dolayısıyla kişinin sadece kendisiyle ilgilenmesi ve önce ben demesi, mutluluğu kişisel hazlarda araması onu büyük bir yalnızlığın ve acizliğin içerisine çekecektir.

Son bilimsel çalışmalar gerçek mutluluğun kişisel hazların peşinde koşmaktan çok çevremizle ilişki içerisinde olmaktan ve insanları mutlu etmekten geçtiğini göstermektedir. Örneğin Batılı bilim insanlarına “yanmış bir insan fotoğrafı” gösterildiğinde, ondan tiksinme, uzaklaşma ve olumsuz duygular hissettiklerini ifade etmişler ve manyetik rezonans aracılığıyla izlendiklerinde beyinlerinin bu bölümlerinin aktif olduğu görülmüştür. Aynı fotoğraflar Doğulu Budist rahiplere gösterildiğinde şefkat, merhamet ve tebessüme benzer duygu ve düşüncelerin ortaya çıktığı aynı şekilde beyin görüntüleme cihazlarının da bunu desteklediği görülmüştür. Uzmanlar; bu durumu birey merkezli, yararcı Batı düşüncesinin; toplumsal ve yardım temelli Doğu düşünce yapısına göre insanları daha az mutlu ettiği şeklinde yorumlamışlardır.

Dolayısıyla gerçek mutluluk ve iç huzurun kendimizle birlikte çevremizi de mutlu etmekten geçtiğini söylemeliyiz. Yani hem canı hem de cananı düşünmek ve sevmek doğru olanı.

Son bir cümle olarak “mutlu et, mutlu ol.”