Gönül dostu Yunus Emre'nin şu anlam dolu cümleleriyle söze başlamak istiyorum: “Ya bölüşerek tok oluruz ya bölünerek yok oluruz.” Ardından da çok hoşuma giden bir derviş hikayesini, siz kıymetli okurlarımla paylaşmak isterim.

Dervişe bir gün sormuşlar:

-Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır…?

Dervişte, anlatmaktansa size farkı gösteriyim demiş.

Önce sevgiyi dilden kalbine indirmemiş olanları çağırarak onlara güzel bir sofra hazırlamış. Hepsi sofrada yerini almışlar. Derken sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda uzun kaşıklar gelmiş.

Derviş şöyle bir şart koymuş:

-Kaşıkların en ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.

Peki deyip çorbalarını içmeyi denemişler. Fakat kaşıklar çok uzun geldiğinden sıcak çorbayı döküp saçmaktan hem kendilerini yakmışlar hem de ağızlarına bir damla bile götürememişler. En sonunda bakmışlar olacak gibi değil sofradan aç kalkmışlar.

Daha sonra derviş, bu defa sevgiyi gerçekten bilenleri, yaşayanları yemeğe çağırmış. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen insanlar gelmiş. Sofraya oturmuşlar. Derviş, tabi ki onlara da aynı şartı koymuş.

Her biri uzun kaşığın ucundan tutup çorbaya daldırmış. Sonra karşısındaki can kardeşine uzatarak çorbayı birbirine içirmişler. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve sofradan şükrederek kalkmışlar.

Derviş; sevgiyi gerçekten yaşayanların farkını soranlara,

-İşte! Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse o aç kalacaktır. Ve kim can kardeşini düşünür de doyurursa o da can kardeşi tarafından doyurulacaktır. Lütfen hep hatırlayın. Hayat pazarında her zaman alan değil veren kazançlıdır…” demiş.

Değerli okurlarım, yazımda yer verdiğim “derviş hikayesi” bizlere çok şey anlatıyor: Sevmek paylaşmaktır. Hayat denen bu sofrada tüm insanlığı kardeş ve mutlu kılacak yegâne şey paylaşmaktır. Dünyayı sadece kendilerinin zanneden sömürgeci devletler geçtiğimiz yüzyılda iki büyük savaşa neden olurken üçüncüsünü de çıkarmak için uğraşmaktadır. İnsanoğlu maalesef sadece kendini düşündüğü için doğanın sonunu getirmek üzere. Doğa da zorla ondan aldıklarımızı afet ve salgınlar aracılığı ile bizden geri alıyor. Yapılan birçok çalışma, bize dünya kaynaklarının sonuna gelmiş olabileceğimizi gösteriyor. Savaş, afet ve salgınlar böyle giderse insanoğlunun sonunu getirecek gibi.

Ancak derviş hikayesinde olduğu gibi bir ihtimal daha var.

Kim ki hayat sofrasında can kardeşini, doğayı, toprağı, kuşu, böceği, suyu kısacası tüm yaşamı düşünür; sevmeyi, paylaşmayı ve şükretmeyi bilirse o da can kardeşleri tarafından sevilip, korunup ve doyurulacaktır.