VAROLMA MÜCADELESİ (SABIR )

Bir ahlak terimi olan sabır; “üzüntü, başa gelen sıkıntı ve belâlar karşısında direnç gösterme; olumsuzlukları olumlu kılmak için gösterilen metanet” gibi mânalara geldiği belirtilmektedir. Sabır “nefsi telâştan, dili şikâyetten, organları çirkin davranışlardan koruma, nimet haliyle mihnet (sıkıntı) hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda sükûnetini muhafaza etme, Allah’tan başkasına şikâyette bulunmama” şeklinde de tarif edilmiştir. (“Sabır” DİA, XXXV. 337)

Sabır, haksızlığa boyun eğmek ve tepkisiz kalmak demek değildir. Asıl sabır, dünyanın süsü, nefislerin ayartması ve bâtıl yolda olanların çokluğuna rağmen hayır yapmak, hakkı söylemek ve bu uğurda karşılaşılan zorluk ve sıkıntılara dayanmaktır.(Elmalılı, Hak Dini, IX, 6081) Başka bir deyişle sabır, zillete razı olup hiçbir şey yapmamak değil, bu duruma düşmemek için baştan tedbir almaktır. Örneğin cehalet zilletine düşmemek için ilim yolundaki güçlükleri göğüslemek; düşman çizmesinin altında ezilmemek için savaşın sıkıntılarına katlanmak gerçek anlamda sabırdır.

Sabır, müminlerin hayatları boyunca en çok ihtiyaç duydukları erdemlerden biridir. Her şeyden önce sabır, imanı, ibadeti ve ahlakı koruyabilmenin ilk şartıdır. Sabır, İslâm'ı seçen güçsüz ve zayıf insanların (Habbâb b. Eret, Ammâr b.Yasin ve Bilâli Habeşi…gibi) her türlü baskı ve işkencelere rağmen imanlarını koruma mücadelesiydi. Belki de bu yüzden Hz. Peygamber, “İman nedir?” sorusuna, “Sabırlı ve hoşgörülü olmak” diyerek cevap vermişti.(İbn Hanbel, IV, 386) Bu yüzden Abdullah b. Mes'ûd, sabrı “imanın yarısı” saymıştı.( Hâkim, Müstedrek, IV, 1374 (2/446) Hz. Ali ise sabrı, vücuttaki başa benzetmişti. Nasıl ki, başsız bir vücudun yaşaması mümkün değilse, sabır olmaksızın imanın kemale ermesi de imkânsızdı.(Abdürrezzâk, Musannef, XI, 469)

Hz. Peygamber, “Sabır ilk sarsıntı sırasında gösterilen metanettir” buyurmuştur.(Buhârî, Cenâiz, 31) Asıl olan sıkıntı ile ilk yüzleşildiği anda sabretmek, yaranın acısı daha sıcakken sabırlı davranabilmektir.

Yine Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “...Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır...” (Müslim, Tahâret,1) bu hadiste kişiyi telâştan ve yanlış işler yapmaktan koruyucu özelliği, “Sabır ışıktır” sözüyle ifade edilmiştir.

Müminlerin silahı olarak bilinen sabır, elbette sadece musibetlere karşı dayanmayı ifade etmez. Allah'ın farzlarını yerine getirmek ve haramlarından kaçınmak da sabır ister. Kur'ân-ı Kerîm Allah rızasını umarak sabredip, namazı dosdoğru kılıp hayırlı işler yapanlara, sabırlarına karşılık cennet vaad etmiş,(Ra’d, 22-24) dünya uğruna âhireti feda etmeyip sabredenlerin en güzel şekilde mükâfatlandırılacaklarını bildirmiştir.(Nahl, 96)

Kamil bir imana sahip olabilmek için ibadetlerin yapılabilmesi de sabra bağlıdır. Meselâ, oruçla sabır o kadar özdeşleşmişti ki, Peygamberimiz “...Oruç sabrın yarısıdır...”buyurmuş,( Tirmizî, Deavât, 86) Ramazan'ı da “sabır ayı” olarak isimlendirmiştir.(Ebû Dâvûd, Sıyâm, 54)

Benzer şekilde namaz da çokça sabır ve sebat gerektiren bir ibadettir. Nitekim Allah Teâlâ, “Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin.” (Bakara, 45) buyuruyor.

Aynı şekilde hac ibadeti de aslında tam anlamıyla bir sabır işidir. Bu durum dualar için de geçerlidir. Peygamberimiz, dua eden bir müminin acele etmediği, sabredip aceleci davranmadığı müddetçe duasının kabul edileceğini haber vermiştir.( Buhârî, Deavât, 22)

Sabrın en çok gerektiği yerlerden bir diğeri de düşman karşısında sabredebilmektir. Hz. Peygamber, sırf Allah rızası için düşmandan kaçmayarak sabırla savaşanların, borç hâriç diğer günahlarının affolunacağı müjdesini vermiştir.(Müslim, İmâre, 117)

Aslında sabır, azim ve irade sahibi peygamberlerin yoludur.(Ahkâf, 46/35) Hz. Yusuf'u yitirmiş Hz. Yakub'un “sabr-ı cemîl” tesellisi, (Yûsuf, 12/18) Hz. Eyyub'un yıllarca yaşadığı hastalığının tedavisidir.(Enbiyâ, 21/83-84) Hz. Peygamber'in ise tüm hayat stratejisi, Mekke ve Medine’deki tevhit mücadelesi sabır üzerine kuruludur.

Netice olarak sabır, hayatın her alanında Müslüman'ın rehber edinmesi gereken bir erdemdir. Sabır (müminin yolunu aydınlatan) bir ışıktır.(Müslim,Tahâret,1) Bu itibarla Allah'a kulluk etmede, emirlerine uyup yasaklarından sakınmada ve nefsin isteklerine karşı direnmede hep sabrı ilke edinmek gerekir. Müslüman, yaşadığı felâketlere ve zorluklarına karşı sabredebilmeli, engelleri sabırla aşabilmelidir. Şu var ki, bu engeller zannedildiği gibi sadece zorluklarla sınırlı değildir. Allah'a kullukta en büyük ve aşılması en zor engeller sadece zorluklar değil aksine bolluklardır. Bu durumda sabır, hiç bitmeyecekmiş gibi akıp giden dünya hayatının süslü ve çekici nimetlerinin cazibesi karşısında kendini kaybetmeden imanı koruyabilmek, istikamet üzere yaşamaya devam edebilmektir. Abdurrahman b. Avf'ın şu sözü bu durumu en iyi şekilde özetlemektedir: “Resûlullah (sav) ile beraber zorluklarla imtihan edildik ve sabrettik. Hz. Peygamber zamanından sonra ise bollukla imtihan edildik, fakat sabredemedik.”( Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 30)

Hz. Lokman'ın (as) oğluna verdiği şu öğüt hepimiz için yapılmıştır: “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman,17)

Yazımızı bir atasözümüzle bitirelim: “Adım adımdır sefer, sabırdadır zafer”.